[Sınıf Öğretmeniyiz Biz] http://www.sinifogretmeniyiz.biz >> Köşe Yazıları Vakit mevsimlerin en kırılgan zamanı ve çiçeklerden eser yok şimdi. Ne erguvanlar,ne badem çiçekleri; ne Nisan’da içimize bir kıpırtı gibi düşen papatya. Ne Mayıs’ta açan leylaklar. Ne de Haziran yağmurlarında ıslanan ıhlamurlar,mor menekşe Ve akasya ciğerimde hançer. Bu akşam karanlık fırtına gibi yayılıyor göğsümün çukurluklarına. Yüreğimde ise bir yakıcı coğrafyanın en acılı sayfası Çevrilen her sayfada çocukların sessiz çığlığı, gamlı,donuk ve kış güneşi kadar ürkek gözleri…. bir de yurtsuz kalan,yürek burkan, susuz çöllerin çetin iklimlerinde yeşeren ve sonra kızıl güneşlerde pişmiş poyraz esintilerinde vurgunu yemiş, tıpkı savrulan küllerde saklanan ateş misali kendi öz yurdunda birer mülteci, masum yüzlerinde açan ölümlerden habersiz, Zaman gecenin sabaha aktığı vakitti, gözlerimde bir tarih mahcubiyet kucağında can çekişiyordu. Uykuların en tılsımlı yerinde rüyamı çocuklar basıyordu, ben ürperiyordum. Sonra bir bir hesap soruyordu çakır gözlü çocuklar. Hani şu gökte bomba yağarken,atom çekirdeği gibiydiler. Onlar direnmeyi öğrenirken ,biz kaçardık birer birer… Ben hesap veriyordum suçluluğun pençesinde hem de utangaç… Önce bir çocuk geliyordu dar bir sokaktan, gece inim inim inliyordu beynimde, arda arda sorular soruyordu. Rüyalarım çocukların ellerinde birer tutsak, boğazımda kelimeler düğümlenirdi, ve kemiği kazıyordu bıçak.
-Hani nerede o sokaklar, nerede o çocukluğumuzun oyun sesleri cıvıl cıvıl kuşlar kadar neşeli. Nerede diyordu o salkım sokaklar, o alacakaranlıklarında şarkı sesleri yankılanırdı ki, gamzeleri bizde saklı kalan… Bir başka çocuk çıkageliyordu her yanı dumanlar içinde, her yanı kurşun izleriyle bezenmiş, her yanı zulüm kokan,kabuk tutmaz bir yara ve gün ortasında boğazlanmış kanıyordu .. -Bana söyle diyordu..hani o doğmadan önce vaat edilen geleceğim.. Hani o gökyüzündeki mavimsi gülücük… doğadaki tonlar, ne oldu renklerimize, neden her şey gri görünüyor ve neden şimdi gökyüzü bu kadar örtük? Hani memleketim vardı dört bir yanı talan ,dört bir yanı çile. Ah! gökte kayınca o yıldızlar neden üstümüze düşer böyle? Vakit gecenin yeşerdiği zamanlardı ve ben uykuda sorgudaydım. Bir zaman şeridine dalıyordum kan ter içinde, sıra sıra dizilmiş ölümlere el uzatıyordum ne vakit bir çocuk görsem, parmak uçlarım kanıyordu. Uykularım paramparça ve zamanlar içinde kırık camlara basa basa yürüyordum. Her yer zamanın karanlık gölgeleriyle dolu,mahcup tarihler ipe dizilmiş, çocukların gözlerine bakacak kadar cesur adamlar istiyordu. Gece bir türlü bitmiyordu, rüyamda nehirler kıpkırmızı, çöllere su yerine ateş olup akıyordu. Bir çocuk diyordu.. -Hani ne demeli şimdi? Nasıl ,nereden başlamalı? Hangi öfkemizi anlatmalı? Hangi vurulan yanımızı? Ufuklarımızın yitik hasretlerini mi, yoksa sığındığımız duvarların üstümüze üstümüze nasıl geldiğini mi? Vakit mevsimlerin en kırılgan zamanı ve çiçeklerden eser yok şimdi. Gece sancılar içinde, gece güneşler doğuracak kadar hafif, Güneş, dağların ardından müjdeler verir gibi yakın şimdi.. Uykularım bitmeye doğruydu, çocuklar okyanus olup kendi sularına çekiliyordu. Ama umudumuz vardır diyordu hepsi,halden anlayana, umudumuz vardır,hem geceden,hem gündüzden Her şeyden ,herkesten saklı tuttuğumuz,, Bir umut ki üstüne usul usul titrediğimiz. Bir umut ki,bir gün mutlaka güleceğiz, yanaklarımızda çiçekler açacak her renkten. Gökte yağmur misali bombalara tutulduğumuz yerde, yeniden dirileceğiz….
07.05.2007 İbrahim KAYA Akıncılar İ.Ö.Okulu/Kahta/Adıyaman
Bu Yazının Adresi:http://www.sinifogretmeniyiz.biz/kose_yazi_oku.asp?islem=yazioku&yazar_id=&id=2 |