YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, halen üzerinde çalıştıkları ÖSS sistemiyle üniversiteye girişin daha çağdaş bir hale geleceğini ve katsayı dahil sorunların kendiliğinden çözüleceğini söyledi
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, ''en önemli konunun, mesleki ve teknik eğitimi seçenlerin seviyenlerini yükseltmek ve önlerindeki engelleri kaldırmak olduğunu'' belirterek, ''Bu amaçla, meslek liselerinden başlamak doğru olacaktır ve bu liselere sınavla öğrenci alınması için Milli Eğitim Bakanlığı ile görüşmelerimiz devam etmektedir'' dedi.
Yusuf Ziya Özcan, TÜSİAD tarafından Avrupa Üniversiteler Birliği Kurumsal Değerlendirme Programı'na hazırlatılan ''Türkiye'de Yüksek Öğretim: Eğilimler, Tartışmalar ve Fırsatlar'' başlıklı raporunun sunumu amacıyla Sheraton Oteli'nde düzenlenen toplantıda konuştu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de katılımıyla gerçekleşen toplantının açılışında konuşan Özcan, yüksek öğretim sistemine ilişkin bilgi vererek, yürüttükleri çalışmaları anlattı.
TÜSİAD tarafından 2003 yılında da ''Yüksek Öğretimin Yeniden Yapılandırılması: Temel İlkeler'' başlıklı bir araştırma hazırlandığını anımsatarak, hazırlanan yeni rapor dolayısıyla TÜSİAD'a ve emeği geçenlere teşekkür etti. Özcan, bu tür çalışmaları diğer sivil toplum kuruluşlarında da beklediklerini ifade etti.
Artık dünya ekonomisinin ham madde ve fiziksel iş gücü yoğunluklu üretimden bilgi yoğunluklu üretime doğru gittiğini söyleyen Özcan, bu yeni sistemde refah ve gelişmişliğin en önemli stratejik anahtarlarını bilginin ve bilgiyi üreten eğitimli bireylerin oluşturduğunu anlattı.
Bu konuda stratejik anlamda bilgi üreten üniversitelere ülkelerin kalkınmasında önemli sorumluluklar yüklendiğini vurgulayan Özcan, ''Unutulmamalıdır ki modern toplumlarda yüksek öğretim kurumlarının işlevi sadece bilgi üretmek ve bunları öğrencilere aktarmakla sınırlı değildir. Bunun yanında toplumsal ve ekonomik kalkınmaya da katkıda bulunmaları, yeni teknolojiler üreterek farklı sektörlere de öncülük etmeleri de beklenir'' diye konuştu.
Küreselleşen dünyada, Türk yüksek öğretiminin karşılaştığı sorunların diğer ülkelerin karşılaştığı sorunlardan farklı olmadığını vurgulayan Özcan, Türkiye'deki en önemli sorunun, üniversite öğretimi talep eden ortalama 1,5 milyon mezununa üniversitelerde yer bulmak olduğunu belirtti. Bu problemi çözebilmek için farklı yaklaşımlar uyguladıklarını söyleyen Özcan, bu çerçevede kontenjanları artırdıklarını ifade etti. Özcan, önceki senelerde 4 öğrenciden birinin üniversiteye gidebilirken, bu yıl 2 öğrenciden birinin üniversiteli olma şansını elde ettiğini kaydetti. Tıp fakültesi kontenjanlarının bu yıl bin 600 kişi artırıldığını ifade eden Özcan, bu artışla tıp fakültelerine kabul edilen öğrenci sayısının ilk defa 6 bin 600'e yükseldiğini kaydetti. Özcan, örgün ve ikinci öğretimdeki artışların ve taban puanlarının düşürülmesi sonucunda toplam 1 milyon ilse mezununun üniversiteye girme hakkı elde ettiğini anlattı.
-''HERKESE ÜNİVERSİTE İMKANI SAĞLANACAK''-
Vakıf üniversitelerine bakışlarının da devlet üniversitelerinden farklı olmadığını söyleyen Özcan, vakıf üniversitelerini kurulmasını desteklediklerini ve yaratacakları kapasite artışının yüksek öğretim sistemi için faydalı olacağını düşündüklerini ifade etti.
Özcan, ''yeni açılan üniversite kontenjanları, ikinci öğretimdeki genişlemeler, Açık Öğretim'in bütün bölümlerinin herkese açık hale gelmesi ve yeni uzaktan öğretim programları sayesinde önümüzdeki yıllarda bütün lise mezunu öğrencilerimize üniversite imkanı sağlanacaktır'' diye konuştu.
Yüksek öğretim sisteminin, ikinci öncelikli sorununun, öğretim üyesini ihtiyacını karşılamak olduğunu ifade eden Özcan, bu çerçevede öğretim elemanlarının atanma süreçlerini yeniden düzenlendiğini, sınavlardan elde edilen başarı puanlarının temel belirleyici hale getirildiğini anlatarak, bunun sonuçlarının gelecek yıllarda alınacağını söyledi.
Türkiye'de 94'ü devlet, 36'sı vakıf olmak üzere 130 üniversite bulunduğuna işaret eden Özcan, öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak için Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içinde 900 öğrencinin lisans üstü eğitim amacıyla yurt dışına gönderilmesi hazırlıklarının tamamlanmak üzere olduğunu belirtti.
Özcan, YÖK'ün doktora derslerini tamamlamış araştırma görevlilerinin 1 yıllığına yurtdışına gönderilmesi çalışmalarının da tamamlanmak üzere olduğunu, ayrıca öğretim elemanı ihtiyacını karşılamak amacıyla bazı gelişmiş Türk üniversitelerinin lisans üstü öğrenci sayılarının artırıldığını ifade etti.
Vakıf üniversitelerinin öğretim üyesi yetiştirmesine de katkı sağlandığını anlatan Özcan, bu konuda uzaktan eğitim olanaklarının da faydalanılmasının sağlandığını belirtti.
Özcan, ön lisans ve yüksek lisans programlarında kullanılan bu yaklaşımın ilk defa lisans programlarında da uygulanmaya başlandığını ve Sakarya Üniversitesine 3 lisans programı için öğrenci alma izni verildiğini anlattı.
-KATSAYI UYGULAMASI-
Yüksek öğretimin üçüncü öncelikli sorununun mesleki ve teknik eğitimin istenilen seviyeye ulaştırmak ve böylece hem üniversitelerin önünde biriken öğrenci sayısını azalatmak hem de ülkenin iş gücü ihtiyacının yetiştirmek olduğunu kaydeden Özcan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Mesleki ve teknik öğretim ülkemiz hayati önemi sahiptir. Ancak bugüne kadar hak ettiği önem gösterilmemiştir. Bu konuda yapılacak en önemli iş, mesleki ve teknik eğitimi seçenlerin seviyelerini yükseltmek ve önlerindeki engelleri kaldırmaktır. Bu amaçla, meslek liselerinden başlamak doğru olacaktır ve bu liselere sınavla öğrenci alınması için Milli Eğitim bakanlığı ile görüşmelerimiz devam etmektedir.
İkinci önlem, meslek liselilere uygulanan kat sayı uygulamasını onların gelişimini önlemeyecek hale getirmek ve dikey geçiş imkanlarını olabildiğince artırmaktır. Halen, üzerinde çalıştığımız ÖSS sistemi ile üniversiteye giriş daha çağdaş bir hale gelecek ve sorunlar kendiliğinden çözülecektir.''
-''TEKNOLOJİ FAKÜLTELERİ KURULACAK''-
Mesleki ve teknik eğitim için alternatiflerden birinin de yüksek teknik okulların kaldırılarak yerine ''teknoloji fakülteleri''nin kurulması olduğunu belirten Özcan, ''uygulama mühendisi'' mezun edecek bu fakülteler için teknik çalışmaların tamamlandığını, konunun ileriki günlerde YÖK Genel Kurulu'nda değerlendirileceğini bildirdi.
Meslek yüksek okullarının, ekonominin ihtiyaç duyduğu kaliteli insan gücünü yetiştiremediğini ve ekonomiden uzak olduklarını vurgulayan Özcan, bu nedenle bu okul mezunlarının iş bulamadıklarını söyledi. Özcan, ''Çözüm, bu okullar ile iş dünyası arasında organik bir bağ kurmaktır ki bunun en güzel örneği ABD'de görülmektedir. Her meslek yüksek okulunun iş adamlarından oluşan bir danışma kurulu vardır. Bu kurul, müfredat programlarını okul idaresiyle birlikte hazırlayarak istenilen elemanların mezun edilmesini sağlamakta ve bu sayede mezunlar hemen iş bulabilmektedir'' dedi.
-MESLEK YÜKSEKOKULLARINDA İŞADAMLARI-
YÖK Başkanı Özcan, başta TÜSİAD olmak üzere diğer tüm paydaşlarla istişare edilerek meslek yüksek okullarında danışma kurulları oluşturulmasına hemen başlanacağını bildirdi.
Lisans programlarında 2 2 şeklinde yürütülen çift diploma programının, meslek yüksekokullarında da 1 1 şeklinde yürütülmesi için ABD'deki bazı üniversitelerle işbirliği çalışmaları yürüttüklerini anlatan Özcan, bu amaçla ABD'deki meslek yüksek okullarının şemsiye kuruluşu olan CCID ile protokol imzalandığını kaydetti.
Türkiye'nin yüksek öğretim sistemini iyileştirmek amacıyla 2001 yılında ''Bologna Süreci''ne katıldığını anımsatan Özcan, bu çerçevede bazı değişikliklerin uygulamaya konulduğunu belirterek, ''Nitekim, son Bologna karnesinde Türkiye birçok parametrede yüksek not almayı başarmıştır'' diye konuştu.
-''KALİTE GÜVENCESİ İÇİN AJANS KURULMALI''-
Kalite güvencesinin günümüzde gittikçe önem kazandığını vurgulayan Özcan, 2005 yılında ulusal çeçrevede kalite güvence sistemine yönelik ''Yükseköğretim Kurumlarında Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Yönetmeliği'' çıkarılarak bir komisyon kurulduğunu anlattı. Yönetmeliğin, yükseköğretim kurumlarında eğitim, araştırma ve yönetimde kalitenin artırılması, bağımsız dış değerlendirme, ulaşılan kalitenin onaylanması konusundaki ilkeleri belirlediğini aktaran Özcan, şunları kaydetti:
''Yükseköğretimde kalite güvencesinin sağlanması için orta ve uzun vadede atılması gereken adımlar olduğunun farkındayız ve bu amaca yönelik çalışmalarımız devam etmektedir. Ülkemizde yükseköğretim kurumlarının saydamlık, hesap verebilirlik ve rekabet açısından rda iç ve dış denetim mekanizmalarına açık olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle orta vadede bağımsız bir ulusal kalite güvencesi ve denetimi ajansının kurulmasının imkanları hakkında ilgili paydaşlarla görüş alışverişinin başlatılması gerektiğine inanıyoruz.''
Yükseköğretimde kalite ve rekabeti özendirmenin etkin yollarından birinin de öğretim üyesi ve öğrenci değişimi olduğunu ifade eden Özcan, Erasmus başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesindeki saygın kuruluşlarla değişim programları düzenlendiğini anlattı. Erasmus benzeri bir Ulusal Değişim Programı'nın alt yapı çalışmalarını tamamlayarak, uygulamaya hazır hale getirdiklerini belirten Özcan, ''Yakın zamanda ülkemizde de üniversiteler arası öğrenci ve öğretim üyesi değişimi mümkün olacaktır'' dedi.
-''ÜNİVERSİTELERİN ROLLERİ DEĞİŞTİ''-
Avrupa Üniversiteler Birliği (EUA) Başkanı Prof. Dr. Georg Winckler de Avrupa yükseköğretim alanının modernizasyonu kapsamında yürütülen çalışmalarına değinerek, bu çerçevede hazırlanan Lizbon Stratejisi ile Bologna Süreci'ni anlattı. Avrupa'daki üniversitelerin müfredatlarının yeniden oluşturulduğunu ve değişikliklerin hayata geçirildiğini ifade eden Winckler, üniversitelerin kurumsal kalite faaliyetlerini Avrupa standartlarına göre yürüttüklerini kaydetti. ''Üniversitelerin artık 19. yüzyıldaki fildişi kulelerinden çıktıklarını'' vurgulayan Winckler, şöyle konuştu:
''Üniversiteler neden artık Avrupa'nın ekonomisinin kalbinde yer alıyor? Avrupa, dünyanın bilgiye dayalı ekonomisi olmak için neden üniversitelere güveniyor? Çünkü üniversiteler bilgi toplumunun temelidir. Küreselleşme dünyadaki rekabeti artırdı ve üniversitelerin rollerinin farklı bir şekilde tanımlanmasına gerek duyuldu.''
-''REKTÖR ÖNEMLİ''-
Winckler, üniversitelerdeki ''yönetim anlayışının'' da değiştiğine işaret eden Özcan, ''Birçok ülke ve dolayısıyla Türkiye için de öncelik her şeyden önce üniversitenin lideri yani rektör seçimi olmalı. Üniversitelerde sürdürülebilirlik konusuna da önem verilmeli. Rektör seçimi önemli çünkü bütün değişikliklerin öncüsü rektördür. Eğitim ve araştırma konuları sürdürülebilir bir ortama ihtiyaç duyar'' diye konuştu.
TÜSİAD'ın raporunun, üniversitelerin ne gibi zorluklarla karşılaştığını ve Avrupa'da bu sorunlara nasıl çözüm getirildiğini gösterdiğini kaydeden Winckler, Türkiye'deki yükseköğretim alanında tespit edilen sorunlara değindi. ''Türk yükseköğretim sistemi bir geçiş döneminde'' diyen Winckler, yürütülecek çalışmaların, araştırmaların fonlarla desteklenmesi gerektiğini kaydetti. Yükseköğretim kurumlarının özerkliğinin ve hesap verebilirliğinin de sağlanmasının zorunlu olduğunu ifade eden Winckler, araştırma fon sisteminin reforme edilmesi ve miktarların artırılması gerektiğini söyledi.