Rıfat Sarıcaoğlu bu gün köşesinde yazdığı yazısında Türkiye'deki eğitim sisteminin içinde olduğu durumu gözler önüne serdi.
Şöyle etrafınıza, yakınlarınıza, çocuklarınıza, kardeşlerinize baktığınızda bir mesele çok bariz görülebiliyor. Eskiden, sanırım eğitim sisteminden veya ihtiyaçlarımızdan kaynaklanan nedenlerle üretime çok önem veriyorduk. Yaşıtlarıma ve kendime bakıyorum, hayata erken yaşta, üretmekle başladık ve birçoğumuz da bu şekilde devam ediyor.
Ancak bugünkü nesiller yetiştirilirken üretici olma yolunda teşvik edilmiyor. Bunda kusurlu olan başta veliler ve eğitim sistemimizdir.
Bugün birçok genç amaçsız, bilgisayarın başında MSN, chat, oyun, Facebook gibi birçok alanda başıboş dolaşıp eğlenmenin ve sosyalleşmenin dışında, top-luma sadece tüketici olarak katkıda bulunmak üzere hayatlarını planlıyorlar.
Onları asla suçlamıyorum, zira onları bu duruma getiren, bizler yani bu gençlerin çocukların velileriyiz.
3 saatlik bir testin sonu-cunda bir gencin “üniversiteyi kazandım” diyebilmesindeki vahameti düşünebiliyor musunuz. “Kazandım” diyor. Üniversiteye girdim, okumam, öğrenmem, meslek sahibi olup mezun olmam, üretmem lazım demiyor, diyemiyor.
Şu anda dünya derin bir krize sürükleniyor ve bu ortamın en az
2 yıl süreceği tahmin ediliyor. Bankaların konutlar için verdiği krediler balon gibi şişirilip patladı ve insanlar ödeme imkânlarına kıyasla inanılmaz derecede açıldı.
Dünya krizinin nedenlerinden başlı başına birisi buysa, bir diğeri de Çin ve Hindistan'ın dünya petrol rezervlerinin çoğunu tükettikleri gibi bu ülkelerdeki talep artışının son 3 yılda 3 katı artmış olması.
Yine petrol fiyatlarının 3 kat artması da birçok devlet ekonomisinin cari açığını çığ gibi büyüttü. Yeri gelmişken belirtmekte fayda var, bu krizden en az etkilenecek ülkelerin başında Rusya geliyor, cari fazlası olan ender ülkelerden...
Krizleri incelendiğimizde, tabii her alanın etkilendiğini görüyoruz ama bazı alanlar diğerlerine göre daha az etkileniyor. Örneğin, zorunlu ihtiyaç alanları, gıda, sağlık ve ilaç sektörleriyle hukuk gibi mesleki beceriye dayalı alanlar daha az etkileniyor.
Türkiye'de ise toplumumuzu çok derinden ilgilendiren bir üretim alanı tarım. Ve nasıl olur da bir ülkede çiftçilik öldürülür? Anlayabilmek mümkün değil!.. Yukarıda da belirttiğim gibi dünya enerji ihtiyacı her geçen gün artıyor ve alternatifler araştırılıyor, değişik formlarda petrol ve yakıt türevleri gibi...
Ülkemizdeki üniversiteler bu araştırmaların, topluma üretim ve iş sahası açılmasına katkı çabasının neresinde?
Türkiye'nin ve bilhassa KKTC'nin su sıkıntısı çeken topraklarında petrole en kolay dönüşebilecek bitkilerin üretilmesi mümkünken bu neden teşvik edilmiyor. Öyle ki KKTC, kimsenin bir kuruşuna (Türkiye dahil) muhtaç kalmayacak şekilde topraklarında bio-dizel yakıtı için ürün yetiştirebilir. Aynı durum Türkiye için de geçerli. Hele petrol fiyatları bu düzeydeyken milli gelirin önemli kısmını Araplara kaptırmayıp iç ekonomide tutarak iş sahaları açacakken, cari açığımızı ciddi ölçüde kapatabilecekken, devlet ve eğitim sektörleri neden bu alanda efor sarfetmez inanın anlayabilmiş değilim.
Rıfat Sarıcaoğlu/ Vatan