Bitlis'tebir
atanma
Alan değiştirmek zorunda bırakıldığını, alanının "sınıf öğretmeni" olarak değiştirilmesini isteyen öğretmen, tekrar başvuruda bulundu. Başvurusunun reddedilmesi üzerine alan değişikliği işleminin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle dava açtı.
Samsun 2. İdare Mahkemesi, davayı reddetti.
Davacı öğretmenin karara itiraz etmesi üzerine dosyayı görüşen Samsun Bölge İdare Mahkemesi, itirazı kabul etti. Samsun 2. İdare Mahkemesi kararını kaldırıldı ve dava konusu işlemin yürütmesi durduruldu.
Bölge İdare Mahkemesinin gerekçesinde, engellilerin eğitiminin sağlanması, toplumsal yaşama uyum sağlaması, bakım, rehabilitasyon ve destek hizmetlerinin yürütülmesi konusundaki uluslararası ve ulusal alanda ilgili hukuk irdelendi.
Gerekçede, engellilerin haklarının korunması amacıyla Özürlü Hakları Bildirgesi'nin 1971'de yayınlandığı, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'ye Türkiye'nin de taraf olduğu hatırlatıldı.
Sözleşmede, taraf devletlerin, engellilerin haklarının yaşama geçirilmesi için işaret dilini, Braille alfabesini bilen öğretmenlerin istihdam edilmesini, eğitimin her düzeyinde çalışan uzmanların ve personelin eğitimi için uygun tedbirler alınmasını temin edeceği kuralına yer verildiği kaydedilen gerekçede, eğitim ve öğretim hakkının Anayasa'nın 42. maddesinde düzenlendiği belirtildi.
Gerekçede, Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'da da engellilere, engelli olmayanlarla eşit eğitim imkanı sağlanacağının öngörüldüğü vurgulandı.
Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye göre, özel eğitim gerektiren bireylerin eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için özel yetiştirilmiş personelle yapılması gerektiğine işaret edilen gerekçede, Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği'nde de aynı yönde kuralların yer aldığı kaydedildi.
Gerekçede, Milli Eğitim Bakanlığı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nde, öğrenimine uygun alanı dışında başka alana atanan öğretmenlerin, alanlarının değiştirilmesini isteyebileceklerinin düzenlendiğine de işaret edildi.
Anayasa'nın ailenin korunması ve çocuk hakları başlıklı 41. maddesine göre, devletin ailenin huzur ve refahı ile özellikle annenin ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alacağı vurgulanan gerekçede, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde de ailenin, devlet tarafından korunacağı kuralının yer aldığı hatırlatıldı.
Gerekçede, Devlet Memurları Kanunu'nda atamalarda aile birimini muhafaza etmek bakımından kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanarak, memur diğer eşin de isteği halinde atamasının yapılacağının öngörüldüğü, ilgili yönetmelikte de aynı düzenlemelerin yer aldığı kaydedildi.
-Eğitimde esas ilke uzmanlaşma-
Uluslararası ve ulusal hukukta yer alan düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, eğitimde esas ilkenin uzmanlaşma olduğuna, her düzeyde eğitimin uzman kişiler tarafından verilmesi kuralının benimsendiğine işaret edilen gerekçede, engellilerin korunması, özrün ortadan kaldırılması, üst düzey yetenekler kazandırarak, evinde, işinde, sosyal yaşamında kendine ve topluma yeterli olabilmesi, toplumla bütünleşmesi gibi tedbirlerin alınması amacıyla verilen koruyucu, tıbbi, mesleki, eğitsel, psikososyal hizmetlerin, alanında uzman kişilerce yürütülmesinin amaçlandığı belirtildi.
Öğretmenlerin, mesleki bilgisini kazandığı alanda görev yapmasının, mesleki ve hukuki genel kural olduğu vurgulanan gerekçede, zihinsel engelliler öğretmeninin, sınıf öğretmeninden farklı özel eğitim programı uygulayan okulların 1-8. sınıf derslerini okutacaklarının belirlendiği kaydedildi.
Gerekçede, şöyle denildi:
"Eğitimin özünü, uzmanlaşma ve eğitimin her dalının uzman öğretmen-eğitici-uzman tarafından sağlanması oluşturur, eğitime ihtiyacı olan bireyin uzman kişiden eğitim alma hakkı aynı zamanda insan hakkıdır.
Bu durumda, bir konuda uzman öğretmenin kendi uzmanlık alanı dışında görevlendirilmesi, bireyin eğitim ihtiyacının uluslararası düzeyde belirlenen standartlarına ve ulusal hukukumuza uygun düşmemektedir."
Talim Terbiye Kurulunun bütün kararlarında sınıf öğretmeni ve zihinsel engelli okullarında görev alacak öğretmenlerin mezun olması gereken yüksek öğretim programları ve alanlarının açıkça belirtildiği vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:
"Sadece 2012 yılı özür grubu atamalarına özgü hazırlanan Talim Terbiye Kurulunun 12 Eylül 2012 tarihli 5510 sayılı mütalaasının bilimsel dayanağı bulunmamaktadır. Sadece 2012 yılı eş özrü bulunan sınıf ve branş öğretmenlerinin norm kadro nedeniyle atanamadıkları yere atanması amacıyla yapılan bu değişiklik bilimsellikten uzaktır. Düzenleme, öğretmenin ve eğitim alan bireyin olumsuz etkilenmesine yol açacak olup, ülkemizin taraf olduğu Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'nin eğitimi düzenleyen 24. maddesine, Anayasa ve ulusal hukukumuza uygun düşmemektedir."
-Atanabilmek için zorlama-
Gerekçede, dava konusu olayda, davacının branşı dışında bir alana atanma talebinin, eşinin görev yerine atanabilmek için "zorlamaya dayalı" olduğu sonucuna varıldığı kaydedildi. Gerekçede, şu tespitler de yapıldı:
"İrade bozukluğuna dayalı yapılan başvuru sonucu tesis edilen alan değişikliği işlemi hukuka aykırı olduğundan, bu hukuka aykırılığın yönetim tarafından düzeltilmesi, Anayasamızın 2. maddesinde yer verilen hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Ayrıca Anayasa koyucunun, aileyi parçalamaktan kurtarmak, ailenin huzur ve mutluluğunu devam ettirmek, bu yolla kamu görevlilerinin ailevi kaygılardan uzak, kamu hizmetlerini verimli, etkin ve sağlıklı şekilde yürütmeleri için gerekli ortamı sağlama amaçlarını taşıdığı açıkça ortadadır.
Toplumun temeli ailenin korunması, huzur ve refahı için gerekli tedbirlerin alınmasının tüm kurumların Anayasal yükümlülüğü olduğu, Devlet Memurları Kanunu'na göre, kurumların yeniden veya yer değiştirme suretiyle yapacakları atamalarda aile birimini muhafaza etmek bakımından gerekli tedbirleri alacağı açık belirtildiğinden, davacının eş özrü nedeniyle Amasya'da, branşında bir eğitim kurumuna hizmet puanı ve hizmetin gerekleri gözetilerek atanması hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Dava konusu işlemin uygulanması halinde eğitim hakkının ve Anayasal güvence olan aile birliğinin muhafazasının mümkün olmayacağı ve telafisi güç, imkansız zararların doğabileceği de açıktır."