KLASİK KOŞULLAMA
Klasik koşullandırma , ilk kez 1800’lü yılların sonu ve 1900’lü yılların başlarında Fizyolog Pavlov tarafından yapılan deneysel öğrenme çalışmalarıyla gündeme gelmiştir.
Pavlov laboratuarında köpeklerin gastrik salgılarını incelerken,köpeklerin yiyecek getiren bakıcıların ayak seslerini duydukları zaman salya salgıladıklarını fark etmiştir. Bunun üzerine ,köpeklerin niçin yiyecek verilmeden önce salya salgıladıkları sorusu üzerinde durmuştur. Bu amaçla ,önce bir ameliyatla köpeğin tükürük bezinin bir kısmını açığa çıkarmış ve salyanın ağızdan dışarı akmasını sağlamıştır. Daha sonra çıkan salya miktarını ölçmek için bir kayıt aracı geliştirmiştir. Deneyin başlangıcında ,bir köpek tek yönlü penceresi olan,ses geçirmez bir odacığın içine yerleştirilmiştir. Şartlanmanın oluşabilmesi için önce köpeğe uyarıcı olarak zil sesi verilmiştir .Bu uyarıcı başlangıçta nötr bir uyarıcıdır. Çünkü,başlangıçta köpek bu uyarıcıyı hissettiğinde herhangi bir tepkide bulunmamıştır. Pavlov daha sonra zil sesinin hemen arkasından köpeğe et tozu vermiştir. Böylece zil sesiyle yiyeceği eşleştirmiştir .Bu eşleştirme tekrar tekrar yapılmış ve köpeğin zil sesini çıkardıktan sonra salgıladığı salya miktarı ölçülmüştür. Deneyin aşamaları kısaca aşağıdaki şekilde gerçekleşmektedir.
~Nötr uyarıcı:Bir tepkiye yol açmayan uyarıcı
~Şartsız uyarıcı:Şartsız tepkiye yol açan başlatıcı uyarıcı
~Şartsız tepki:Organizmanın uyarıcıya doğal olarak yaptığı tepki
~Şartlı uyarıcı:Başlangıçta etkisiz olan ,fakat şartsız bir uyarıcıyla eşleştirilmesi sonucu şartlı tepkiyi uyandırır hale gelen uyarıcı
~Şartlı tepki:Şartlandırma işleminden sonra şartlı uyarıcının meydana getirdiği tepki
Yukarıdaki şekilden de anlaşılabileceği gibi ,deneyin ilk aşamasında ,yani, şartlanmadan önce ,köpek nötr uyarıcı olan zil sesine karşı tepki göstermemektedir;şartsız uyarıcı olan et tozuna karşı ise ,şartsız tepki göstermiş ,yani , salya salgılamıştır. İkinci aşama olan şartlanma esnasında ,şartsız uyarıcı olan et tozu ,şartlı uyarıcı olan zil sesiyle birlikte verilmektedir. Sonuçta yine şartsız tepki olarak ,salya tepkisi ortaya çıkmaktadır. Üçüncü ve son aşamada ise,şartlı uyarıcı haline gelen zil sesi tek başına verilmekte ve köpek bu sefer ,salyayı şartlı tepki olarak salgılamaktadır.
Klasik şartlanma kavramını okul ortamıyla ilişkisini kurmak amacıyla bir sınavda başarısız olmuş bir öğrencinin durumu ile Pavlov’un köpeğinin şartlanması karşılaştırmalı olarak aşağıda verilmiştir. Çocuk başarısız olduğunda paniğe kapılmıştır. Böyle hissetmeyi aslında tercih etmemiştir. Buradaki his,istemsiz ve duygusal olup şartsız tepkidir. Başarısızlık ise şartsız uyarıcıdır. Çünkü,şartsız tepkinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Çocuk ilk testte başarısızlık yaşantısı geçirdiği için testler şartlı uyarıcı haline gelmiştir. Burada şartsız uyarıcı ile şartlı uyarıcının eşleştirilmesi söz konusudur. Bu eşleştirme sonucunda da tepki ortaya çıkar. Çocuk başka bir sınava girdiğinde şartsız tepkiye benzer tepkiler gösterir.
Herhangi bir şartlı uyarana karşı kazandırılan şartlı tepki organizmaya yerleştikten sonra aynı sistem içinde yürütülen çalışmalarla başka bir şartlı uyarıcıya karşıda kazandırılabilir. 1.derecde et-zil arasında kurulan tepki bağı ,aynı işlemler sonunda ışık (2.şartlı uyarıcı)uyarımına karşıda geliştirilebilir.1.derecede şartlı uyarıcı olan zile karşı yapılan tepkinin yerleştirilmesinden sonra 2.derecede şartlı tepki elde etmek için,ışık(2.derecede şartlı uyarıcı)ve onu izleyen uyarım olarak zil sesi verilerek yapılan 1.derecedeki şartlandırmaya benzer çalışmanın sonunda zile gösterilen tepkinin ışığa da gösterilmesine dereceli şartlandırma ya da üst düzey şartlandırma denir. Burada zil etin,ışık ise zilin yerine geçmektedir. Böylece et ile zil sesi arasında kurulan bağ zil sesi ile ışık arasında kurulmaktadır.
Öğrenmeyi uyaran –tepki bağının kurulması olarak tanımlamaya biliriz. Kurulan bağı koşullanma işlemi belli sayı ve yoğunlukta tekrarlanarak pekiştirilmektedir. Yani pekiştirme ,öğrenilen tepkinin organizmaya yerleşmesi ve aynı şekilde devam etmesi için yapılan işlemlerdir.
Yiyeceğe karşı ağzın sulanması doğal bir refleks ise limon sözcüğünü işittiğimizde ağzımızın sulanması şartlı tepkidir. Duygusal tepkilerin hepsi doğaldır. Hangi tepkilerin hangi uyarıcıya karşı yapılacağı ve tepkilerde görülen zenginlik öğrenmenin sonucudur.
Genelleme ,aynı türden olan ya da birbirine benzer uyarıcıya karşı daha önce kazanılan tepkinin verilmesidir. Acıktığı zaman emzirerek, altını kirlettiği zaman temizleyerek,yalnız kaldığında yanına gidip onunla birlikte olup sevgisini paylaşarak çocuğunu rahatlatan annenin sesi ve görüntüsü ,ile çocuk arasında böyle bir doğar .Çocuk annesini görünce ya da sesini duyunca gereksinimlerinin karşılanacağını bilir ve bunu ifade eden tepkilerde bulunur. Hatta annenin kılık ve kıyafetine benzer giyim ve kuşam ,içinde olan kadınları anne olarak nitelendirir:Çocuğun bu davranışına genelleme denir. Ayırt etme ,birbirleriyle yakınlıkları olsa bile uyarımlar arasındaki farkı anlıyabilmedir. Genelleme benzerliklere ,ayırt etme ise farklılıklara yönelik tepki örüntüsüdür.
Farklı frekanslarda verilen iki ses tonundan birincisini bir elektrik şoku,ikincisini güzel bir müzik izlesin,.Bu iki uyaran gerçekte nötr nitelikte olmasına karşı ,belli sayıda tekrarlanarak deneklerde koşullanma yoluyla öğrenme sağlanırsa ,deneklerin tepkileri farklılaşacak ,birinci sese karşı kaçınma ,ikinci sese karşı ise rahatlama davranışları ve mutluluk tepkileri geliştirilecektir. Gündelik hayatımızda öğrenilmiş ayırt etmeler çok fazladır. Bebek ,parmağı ile emziği birbirinden ayırt etmeyi ,çocuklar köpeği tavşandan ,elmayı armuttan ayırt etmeyi öğrenir. Eğitimin büyük bir bölümü de kelimeler ya da kavramlar arasında bir takım ayırt etmelerin öğrenilmesidir. Bu çeşitliliğe karşın ,bütün ayırt etmelerde yaptığımız şey,farklı uyarıcılara farklı davranımlar bağlamaktaktadır. Şartlandırılmış tepki ,zaman zamanda olsa şartsız uyarım verilmediğinde ,şartlı tepkinin ortadan kalktığı görülür. Şartlı tepkinin kaybolmasına ,sönme denir. Organizmanın belli bir davranış örüntüsünü kazanması,tekrar ve pekiştirme olgusuyla doğru orantılıdır. Pekiştirme işleminden ya da şartsız uyarıcıdan yoksun bırakılan davranışlar kendiliğinden kaybolacaktır. Sirklerde gösterimlerde bulunan hayvanlara daha önce kullandıkları şartsız uyarıların ara sıra verilmesinin sebebi,gösterimde sergilenen şartlı tepkinin sönmemesi içindir. Şartlı tepkinin sönmesi demek davranışın o organizmanın belleğinden tamamen silinmesi demek değildir. Sönen şartlı tepkiler zamanla şartsız uyarıcıya ya da onum çağrıştıran bir uyarıcı verildiğinde şartlı tepkinin yeniden ortaya çıktığı görülmektedir. Sönen şartlı tepkinin yeniden ortaya çıkmasına kendiliğinden geri gelme denir.
Körelme ve kendiliğinden canlanma pekiştirme yapılmadan (şartlı ve şartsız uyaran birlikte ya da arka arkaya yapılmadan)yalnızca şartlı uyaranla yapılan deneyde salya çıkarma tepkisi gittikçe azaldığı halde 20 dakikadan sonra yapılan bir ölçmede ,kendiliğinden canlanmanın epeyce çok olduğu görülmektedir.
ETKİ YASASI
Birey çevresinden gelen bir uyaran tepki yaptığında bu davranımı öğrenir.
Uyaran :bireye iç yada dış çevreden gelen ,bireyde karşılık verme isteği yaratan etkidir.
Tepki:bireyin bir uyarana yanıt,karşılık vermesidir.
Davranım:davranışı oluşturan yalın tepkidir.
Thorndike,önceki araştırmacılar gibi davranışlar ve refleksler arasında ilişki kurmuştur. Önceki çalışmalarında davranışların çevredeki uyarıcılardan dolayı meydana geldiğini söylemiştir Bu görüş uyarıcı –davranış modeli üzerine kuruludur. Örneğin ;diz reflekssinin beyin dışında gelişen bir olay olduğunu vurgulamıştır. Thorndike,Pavlov’un gittiği yoldan giderek bir uyarıcı karşısında oluşan davranışın gelecekteki davranışları etkilediğini söylemiştir.
Thorndike’ın etki yasasına göre ;eğer bir davranış o çevrede bir doyuma ulaşıyorsa aynı ortamda o davranışın oluşma olasılığı artmaktadır. Thorndike,kedileri kutuların içersine koyarak onların kutu içersinde bulunan yiyeceğe ulaşmalarını gözlemlemiştir. Kediler belli bir süre sonra aynı davranışları tekrar ederek sonunda deneme yanılma yapmadan tek yolla yiyeceğe ulaştıklarını gözlemiştir .Bu araştırmalarının sonunda Thorndike kendisine ait olan Etki Yasasını geliştirmiştir. Thorndike’ın etki yasasına göre ;eğer bir davranış o çevrede bir doyuma ulaşıyorsa aynı ortamda o davranışın oluşma olasılığı artmaktadır. Bunun tersi oluyorsa yani o davranış doyum getirmeyen bir değişikliğe ulaşıyorsa o davranışın oluşma sıklığı giderek düşmektedir.
Davranışçı yaklaşım insan davranışını tamamen refleksler ,uyarıcı-tepki ilişkisi ve pekiştiricinin etkisi ile açıklamaya çalışmıştır. Fakat cinsel dürtüler,amaçlar ve hedefler gibi bazı bilişsel ve duyuşsal terimler bunun dışındadır. Watson ,farelere küçük bir oyun kutusunu bir yiyecek ödülüyle açmayı öğretebileceğini görmüştür. Basit bir labirent yapıp koridorun sonuna bir yiyecek koydu ve labirentte koşmayı bir kez öğrene farenin diğer seferleri otomatik olarak yaptığını fark etti. İlk defa uyarıyla başlayan öğrenme daha sonra uyarıcısız da gerçekleşti ve davranış bir alışkanlık haline aldı. Watson için en önemli şey,uyarıcı-tepki ikileminin tekrarlanma sıklığıdır. Bireyin bir uyarana yaptığı tepki,onda bir alışkanlık oluşturduğunda öğrenmesi gerçekleşir. Birey ancak yaptığını öğrenir. Yapılamayan yada alışkanlık düzeyine çıkamayan bir uyaran –tepki bağıntısı öğrenilmiş sayılamaz.
Örneğin ;Bir metnin okunması sırasında sayfalardaki simgeler birer uyarandır. Öğrenci bu uyaranlara bakarak okumaya çalışır. Öğrencinin doğru okuması doğru tepki;tersi ise yanlış tepkidir Doğru tepkiler öğrencide yerleştikçe ,okuması da düzgünleşir. Öğrenci ,yeniden aynı simgelerle (uyaranlarla )karşılaştığında ,doğru okuyarak öğrendiğini kanıtlar. Öğrenilenlerin öğrencide yerleşmesi için alıştırma yaptırmak yararlıdır. Alıştırma ,uyaranın ve tepkinin niteliğini değiştirmemesi ,uyaran-tepki bağlantısını pekiştirilmesi için gereklidir. Oysa aynı nitelikte uyaran-tepki yinelemesinin oluşturulması olanaksızdır. Öğretmen ancak öncekilerine benzer uyaran-tepki bağlantıları düzenleyebilir. Bir uyarana ,doğru tepki yapamadığında öğretmenin ,öğrenciye doğru tepkiyi bulması için kılavuzluk etmesi yararlıdır. Watson ,eğitim,duygusal tepki gelişimi ve alkol yada uyuşturucu kullanımının insan davranışlarına etkisi gibi birtakım insan problemlerini ele almıştır. Psikolojik rahatsızlıkların daha sonradan anormal olarak tanımlanabilecek tesadüfi olumsuz öğrenmenin sebep olduğunu çarpık alışkınlıklardan kaynaklandığına inanmaktadır.
Watson,küçük bebek(Albert-11 aylık),ani yüksek sesler dışında hiçbir şeye karşı korku ya da fobi göstermemiştir. Örneğin Watson bir beyaz tavşanı Albert’ın kucağına koyduğunda bebek hiç korkmadan tavşanla oynamaya başlamıştır. Bir başka deneyde Watson tavşanı Albert’ın başına koymuş ve Watson!un asistanı bebeğin arkasında başına yakın bir yerde metal bir çubuğu bir başka metale vararak şiddetli sesler çıkarmış,bir hafta sonra aynı eylem tekrar edilmiştir. Daha sonra Albert’e tavşan gösterildiğinde heyecan ve korku gözlemlenmiş,hatta Albert’e herhangi bir kürklü nesne gösterildiğinde de bebekte korku gözlemlemiştir. Watson bu delili davranış temelli fobilerde kullanmıştır. davranışların kalıtımsal olmayıp insanın çocukluğundan beri çevresindeki belli uyarıcılarla belli tepkilerin birleşmesi sonucu U-T bağlarının birbiri üzerine şartlanma yoluyla inşa edilmesi sonucunda geliştiği görüşünü savunur.
Guthrie’nin önerdiği sistem ise birçok yönden Pavlov ve Thorndike tarafından geliştirilen görüşlere de benzerse de ,bazı yönlerden kendine özgü nitelikler gösterir .Guthrie’ye göre ,çağrımsal U-T bağlarının kuruluşunu tek yasası işaret ve tepki bitişikliğidir. Bir dış uyarıcı organizmada bir takım davranımları uyarır. Bu davranımlar da organizma için yeni uyarıcılar meydana getirir. Gerçek çağrışım bitişik olaylar arsında kurulur. Guthrie,diğer kuramcılar gibi öğrenmenin sonuçlarıyla ilgilenmez,sonuç ne olursa olsun organizmada hareket tepkilerine önem verir. Guthrie’nin ödül ,motivasyon ve pekiştirme konusundaki fikirleri de şöyle özetlenebilir. Güdüler bir amaca ulaşıncaya kadar organizmayı hareket halinde tutan uyarıcıları sağlar. Ödül,öğrenmeye ,çağrımsal mekanik bir düzen dışında hiçbir katkıda bulunmaz. Ödülün öğrenmeye dolaylı bir etkisi vardır. Ceza ,kaçma ve kaçınma tepkilerinin öğrenilmesinde etkilidir . Guthrie’ye göre öğrenmeye yön veren en önemli etmen ,”hazır oluş”tur. davranışçı açısından hazır oluş ,kaslarda meydana gelen bir gerilimdir.
Uyaran –Tepki kuramının özel kuralları şunlardır:
1)Uyaran tepki yapma öğrencinin isteğine bağlıdır. Öğrenci tepki yapmaya gönüllü olmalıdır.
2)Bir öğrenim görevinin uyaranlarını düzenlemesi bunlara öğrencide tepki yaratmak ,öğrenmeyi uzatır. Öğrenme belli bir süre ister.
3)Öğrencinin ilk yaşlarındaki öğrenmesi çoğu kez uyaran –tepki bağı oluşturmaya dayanır.
4)Uyaran-tepki bağı sözel (simgesel)öğrenme de ve becerilerin öğrenilmesinde etkili olabilir.
5)Öğrencinin bir uyarana tepki yapması ,öğrenciyi etkin kılabilir.
KAYNAKLAR
1)Eğitim psikolojisi,Cavit Binbaşıoğlu 9.Basım 1995
2)Eğitim psikolojisi Prof Dr. İbrahim Ethem başaran
5.Basım 1998 3)Eğitim psikolojisi Gelişim ve Öğrenme Ziya Selçuk
Nobel Yayın Dağıtım Ankara 1999
4)Gelişim ve Öğrenme ders kitabı
Not:Üniversite notlarından derlenmiştir.
http://www.sinifogretmeniyiz.biz, Sınıf Öğretmenlerinin Kaynak Sitesi