Cevap:Benden Taşanlar (2.6.2013 23:11:09)
YURDUMDAN MANZARALAR
Yazılanları takip ediyorum ama bunlar bana doyurucu gelmiyor. Oturup kendim yazayım dedim. İnanın köşe yazılarını okuduğumda ufuk açıcı, yeni bir bakış açısına yol açacak, insanları hedefe odaklayacak yazılar göremiyorum. Köşe yazarları da bizim gibi insan elbette ama onların dağların arkasındaki dağları görmeleri, bizlerden çok daha fazla bilgiye, fikre, ufka sahip olmaları gerekmez mi?
Geçenlerde kurumlar vergisi ödeyen kuruluşlar açıklandı; ilk 14'ün 13'ü banka. Demek ki bankalar sanayiciden, hizmet üretenden çok daha fazla kazanıyor. Ya Merkez Bankası'na ne demeli!? Karşılıksız para basan bu kuruluşumuzun kazancının 5 katına yakın kazanan bankalarımız var. Artık Dünya'da para altın karşılığı basılmıyor. Maliyeti sadece kağıt ve mürekkep olan parayı basan Merkez Bankası'nın kârı birçok bankaya göre çok düşük. Elbette bono ve tahvil faizlerinin aşağıya inip bankaların kârını çok artırdığı muhakkak ama ülkemizde Batı ülkelerine göre bankaların çok daha fazla ücret, komisyon ve faiz aldığı da bir gerçek.
Bir ülkede eğer en alt tabaka eziliyor ve mutsuzsa onların Ah'ı tüm toplumu etkiler. Bu ülkede sigortası bile ödenmeyen, çalışma şartları çok kötü olan, çocuklarının geleceğinden endişe duyan bu kadar insan varken diğer insanlar mutlu, adalet içinde yaşayabilir mi?
Konuyu biraz daha açayım: Eğitimde fırsat eşitliği var mı? Çok şubeli okullarda sınıflar kura ile mi oluşturuluyor yoksa seçme sınıflar oluşturulup Hindistan'daki kast sistemine benzeyen oluşumlar mı hazırlanıyor? Ders kitaplarının kalitesini, içeriğini beğenen öğretmen yüzdesi kaç? Fen Liseleri'nde öğretmen çocuklarının oranı 5'i geçiyor mu? Ya daha az kazanan insanların çocukları?
İtirazlarımız var, beğenmediklerimiz var ama bunların ne kadarını en alt tabaka için? Onların yüzü gülmeden bizim yüzümüz gülecek mi? Adalet isterken, iş isterken , aş isterken önce en alt grup için mi istiyoruz yoksa kendimiz için mi? Sonrasında kendimizin de istediği olmuyor değil mi?
Eskiden bir ile, ilçeye fabrika, iş sahası açıldığında herkes sevinirdi. Günümüzde ise kendi çocuğumuz çalışmıyorsa sahip çıkıyor muyuz? Bu ülkede Aselsan'da çalışan mühendisler anlaşılmaz şekilde öldüler. Biz, hangimiz bu milyonlarca insana iş kazandıracak, buluş yapacak insanları savunduk, Onlar'ın çok iyi korunması gerektiğini haykırdık? Aselsan şarzı en çok giden, en sağlam telefonu ürettiği halde sendikalarımız, sivil toplum kuruluşlarımız bunun sahiplenmediler? Bizim niçin cep telefonu üretecek tesisimiz yok ve bunun mücadelesini verecek sivil toplumumuz yok?
Hep karşı karşıya gelmeyi seviyoruz ama sonuç ne, değişen ne, kazanan kim? 2001'de de faizler yükselip, döviz patlayınca itirazlar başladı ama hiç kimse çıkıp da ''Kardeşim bu döviz fiyatıyla ithalat patlar, ihracat yerlerde sürünür, iki sene bile dayanamayız'' demedi? Bilmiyor muydu iktisatçılarımız, sendikalarımız, sivil toplum kuruluşlarımız? Bilmezler mi, pek alâ da biliniyordu ama zararı kime dokunacaksa onlar düşünsün!
Şu anda da fikir çatışmaları var. Bunları iyi takip edelim ve düşünelim: Kim ne istiyor, hangi amaçla istiyor, ülke ne kazanacak? Katılımcı bir demokrasimiz var mı? Yani sivil toplum örgütlenip fikir üretiyor, talepte bulunuyor, taleplerini dillendirilebiliyor ve her şeyden önemlisi bu talepleri için diğer sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapıp iktidara ya da muhalefete öneriler sunabiliyor mu? Mesela tarımın gelişmesi için memur ve işçi sendikaları destek verebiliyor, işçi ya da memur maaşları için çiftçi kuruluşları da destek verebiliyor mu?
Keşke bir köşe yazarı da buraya yazsa ve O'na sorsak: Bu yazıyı yazmaktaki amacın ne? Daha önce kaleme almış olduğun hangi yazı, hangi değişikliğe yol açtı? Aynı soruları sivil toplum kuruluşlarını yönetenlere de sormak isterdim. Bir de şu soru benim kafamı kurcalıyor: Ülkemizde o kadar çok boş lan var ki ağaçlandırılacak; bunlara meyve ağacı dikilse belki de işsizlik sorunu biter. Bunu talep eden var mı? Yok! Niye yok, kaynağımız yok, insanımız mı yok?
Ve köşelerinden güya ülke sorunlarını yazan o kadar çok köşe yazarımız var ki, bunların yüzünü görebilmek, oturup konuşabilmek de çok zordur. Büyük çoğunluğu yazılması gerekeni değil, gazeteyi okuyanın okumak istediklerini yazar. Niye okuyup, kendini geliştirip yeni fikirler üretsinler ki ''okumaz yazarlar'' ?
Selam ve saygılar sunar, burayı takip edenlere iyi bir gelecek dilerim.
İmza:Kendimi en üstün gördüğümde beni aşağıya çekmek için uzanan elleri gördüm.Kendimi en küçük gördüğümde ise bana yardım etmek için yukarıdan uzanan elleri gördüm. Biz üçüncü sınıfız,üçüncü sınıf değil.