Cevap:Benden Taşanlar (27.9.2014 21:48:51)
"Bir toplum düşünün; yöneten, yönetilen, çalışan, büyüyen, evlenen, anne ya da baba olan, kısacası yaşayan herkesin kör olduğu. Gerçek anlamda değil ama… Yani fiziksel olarak… Her birinin gözlerinde birer göz bağı olduğunu, herkesin bildiği tek rengin siyah olduğu bir toplum. İşte bu toplum içerisinde gözleri gören bir birey olarak hayata adım attığınızı, göz bağı takmadığınızı düşünün. Maviyi, sarıyı, kırmızıyı, moru hatta beyazı tanıyan bir birey, belki de beyaza aşık bir birey. İşte bu halinizle, siyah bir toplumda aşkınızı yaşayabilir misiniz? Ya da herhangi birine beyazı anlatabilir misiniz? Cevabı basit, anlatamazsınız. O toplum içerisinde bilinen, kabul edilen tek renk siyah iken birey beyaza olan aşkını anlatırsa ya dışlanır ya da atılır. Yani siyah toplum kendisi gibi olmadığınız için sizi yargılar, evcilleştirmek için çabalar ve başaramadığı son noktada ise sizi ötekileştirir.
İnsan, tüm çağlar pek çok toplumun parçası olmuş ve bütün bu toplumlar içerisinde kendisine yüklenen zorunlu aidiyetleri ile doğumuyla getirdiği doğal aidiyetleri arasında sıkışıp kalmıştır. Bu sıkışıklığın sonucunda da ya özgür fakat dışlanmış bir birey olarak ya da itaat eden, sorgulamayan, toplumun bir parçası olarak hayatına devam etmeyi seçmiştir. Demokratik ya da monarşik, her ne şekilde olursa olsun bir zümre tarafından yönetilen ve evcilleştirmiş kişilerin oluşturulduğu toplumlarda özgür bir birey olmak arasında hiçbir fark yoktur. Ya körmüş gibi davranıp toplum tarafından korunur bir yapının parçası olursunuz ya da renkleri haykırıp toplumdan dışlanır ancak özgür ve doğal olarak yaşadığının bilincinde olan bir birey olursunuz. Seçim her ne kadar baskı altında görünse de insanın iradesinde ve özgürlük adına göze alabileceği risklerde gizlidir."
not: http://www.youtube.com/watch?v=mC57rpO8ChA eşliğinde okuyunuz.
İmza: