Forum | Sınıf Öğretmeniyiz Biz | Sınıf Öğretmenlerinin Kaynak Sitesi | http://www.sinifogretmeniyiz.biz
Hediye Kampanyamız:En fazla puan toplayan 3 kişiye 400TL'lik hepsiburada hediye çeki hediye ediyoruz..

Beni Etkileyen Yazılar


Aslı  Yılmaz
Tecrübeli Üye - 4.Sınıf Öğretmeni
- (tayper35)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (9.6.2013 23:57:43)

İNSANA SAYGI) FARKLILIKLARA TAHAMMÜL ETMEYİ GEREKTİRİR

Bir insan; hangi dinden , milletten, renkten, coğrafyadan, dilden, düşünceden ve anlayıştan olursa olsun öncelikle insan olduğunun algılanması gerekir. Her birey, saygıya değer bir varlıktır.

İnsanın kendisinden farklı olanı hor görmeye hakkı yoktur.

İnsanların değerleri, inançları, olaylara bakış açıları farklı farklı olabilir. Bu farklılık bir ayrışma sebebi olmamalı, farklılıklar bir dayatma unsuru haline getirilmemeli, baskı nedeni olmamalıdır.



İnsan dünyadaki tüm diğer canlılardan üstün olarak düşünüp değerlendirme yapabilen (akıl, mantık ve vicdan) sahibi bir varlıktır.

(Büyük balık küçük balığı yutar) anlayışıyla gücü eline geçiren vicdanı paslanmış fertler, fırsat bu fırsat diyerek kendilerinden farklı olanların canına okumamalıdırlar.



Her insan değere layıktır. İnsanlara saygı ise insanların benimsedikleri değerleri görmezden gelmeme ve alay konusu yapmamakla kendini gösterecektir.

Kişi karşısındaki insanın değerlerine hakaret ettiğinde aynı davranışı karşısındaki de yapacaktır ve sonuçta tartışma kaçınılmazdır. Bu güne kadar, tartışarak kimse karşısındakini ikna edememiştir.

Saygılı olunursa karşı tarafta saygılı olacaktır. İnsanları ikna etmenin en birinci ön koşulu insanlara saygı duymak ve bu yolla insanların güvenini kazanmaktır. Saygı ifadelerine iletişimde yer verirseniz, insanlar sizleri ilgi ve dikkatle dinleyecek ve sözlerinizi önemseyeceklerdir.



İnsanlara karşı yakışıksız, uygunsuz ve münasebetsiz laflar ederek kalpleri yaralayan fertler, baldan söz etseler bile karşılarındaki insanlar üzerinde olumsuz tesir bırakacaklardır. Saygısızlığın sonucu saygısızlıktır. Saygısızlık, iletişim ve diyalogun önüne engeldir. Birbirlerine saygı duymayan insanlar iletişimlerini sürdüremezler.

Farklılıklara tahammül etmeyen karşısındaki insana saygı duymuyor demektir.

Farklılıklara bakılırsa parmak izinden gözün retinasına kadar, altı milyar insan da birbirinden farklıdır.

Bu farklara göre insanları ayrıştırmaya kalkarsanız, bu durum insanları fert fert ayrışmaya kadar götürecektir. İnsanları birbirine yaklaştıran bağ ise kardeşliktir. Kardeşliğin tesis edilmesi sorunları ortadan kaldıracaktır..



En büyük ortak payda insan olmaktır, ayrılıklar tartışma ve kavga konusu olmamalıdır. İnsanlar farklı coğrafyalarda yaşayan, kendilerinden farklı insanları tanımaya çalıştıkça ve tanıdıkça insanları birbirinden uzaklaştıran farklılıkların ne kadar az olduğunu göreceklerdir. Benzerlikler farklılıklardan kat kat fazladır.



Benzerliklerinizi vurgulayarak insanlarla kurduğunuz iletişimler sonucunda uzun vadede dostluklar edinebilirsiniz.



Kimseyi küçümsemeyin, aşağılamayın… İnsanların değerini, renkleriyle, dilleriyle, milletleriyle, cinsiyetleriyle, maddi güçleriyle ölçmeyin…



Afrika'da yiyecek ekmek bulamayan garip yavrularla, köşklerde yaşayan çocukların değerinin bir olduğunu bilin… Farklılık ve üstünlük arzuları sonucunda dünyanın ne hale getirdiğini fark edin.




İmza:Bazen diyorum kendime; Ne çok DEĞER vermişim DEĞERSİZlere!!!
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): Burhan Şağban,
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (10.6.2013 09:43:19)

Şeytan ile oduncunun dövüşü


Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. Allah'a karşı kulluk" vazifesini yapar, kimsenin ekşisine tatlısına karışmazdı. Bu zahit kişinin bulunduğu köyün yakınında bir köy daha vardı, onlar da dağda kutsal diye kabul ettikleri bir ağaca taparlar, ondan meded beklerlerdi.

Oduncu, bir gün: «Şunların Allah diye taptıkları ağacı kesip odun edeyim, pazarda satarak ekmek parası kazanırım; hem de, bir kavmi Allah'a isyandan kurtarmış olurum» diye düşünerek Allah rızası için ağacı kesmeye karar verdi.

Dağa doğru giderken karşısına acaip suratlı pis bir adam çıkarak nereye gittiğini sordu. Oduncu:

- Halkın Allah diye taparak Allah'a isyan ettikleri ağacı kesmeye gidiyorum, dedi. Adam, oduncuya:

- Ben şeytanım... O ağacı kesmene müsaade etmiyorum, deyince zahit oduncu, şeytana çok kızmıştı.

Öldürmek için hücum ederek yere yatırdı ve üzerine oturup hançerini boğazına dayadı.

Şeytan zahide:

- Ey zahid, sen beni öldüremezsin. Allah bana kıyamete kadar müsaade etmiştir. Fakat gel o ağacı kesme, seninle anlaşalım. Ben sana her gün bir altın vereyim, sen de ağacı kesmekten vazgeç. Hem el ağaca tapıyormuş, günah işliyormuş senin neyine gerek, altınını al işine bak, dedi.

Adam şeytanı bırakmıştı. Şeytan adama, akşam yatıp sabahleyin yastığının altına bakmasını söyledi ve anlaşarak ayrıldılar.

Adam ağacı kesmekten vazgeçip, evine dönmüştü.. Akşam yatıp sabahleyin yastığının altına baktığında, altını gördü. Memnun olmuştu, ikinci gün oldu. Fakat bu sefer şeytan altını koymamıştı. Adam kızıp baltasını aldığı gibi dağa ağacı kesmeye gitti. Fakat yolda yine şeytanla karşılaştılar. Adam şeytana iyice kızmıştı. Görünce:

- Seni sahtekâr seni, kandırdın değilmi beni?., diyerek üzerine hücum etti.

Fakat evvelkinin tam tersine bu sefer şeytan adamı tuttuğu gibi altına aldı. Adam şaşırmıştı. Bu nasıl hâl der gibi şeytanın yüzüne bakıyordu. Şeytan:

- Hayret ettin değil mi? Niçin bana yenildiğinin sebebini söyleyeyim: Dün sen Allah rızası için ağacı kesmeye gidiyordun. Seni değil ben, dünyadaki bütün şeytanlar bir araya gelsek yine yenemezdik. Lâkin şimdi Allah rızası için değil de, sana altını vermediğim için kızdığından gidiyorsun, işte o yüzden bana mağlup oldun ve sana ağacı kesmene müsaade etmeyeceğim, dedi.


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
Aslı  Yılmaz
Tecrübeli Üye - 4.Sınıf Öğretmeni
- (tayper35)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (10.6.2013 22:08:31)

Umut Sokağı
Kan ter içinde uyandı. Hala gördüğü rüyanın etkisindeydi. Üç gecedir rüyasında kaldırıma oturmuş, gözleri havaya kaldırmış olduğu ellerine takılmış halde,ağlayan ve birşeyler mırıldanan bir çocuk görüyordu. Henüz on yaşlarındaydı. Öyle güzel bakışları vardı ki... Yanından geçenler onu dilenci sanıyordu ama hayır dilenmiyordu, Dua ediyordu... Genç adam yatağının üzerine oturdu, bir an önce sabah olsun istiyordu. Bu rüyada muhakkak bir hikmet vardı. Üstelik bu sefer çocuğun bulunduğu mekanı net olarak görüyordu Umut Sokak yazıyordu. Hemen internete girdi, Umut Sokak adını alan bütün sokakları araştırıp liste çıkarttı. Sabaha kadar gözünü kırpmadan bekledi. Listesi uzundu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte arabasına atladı. Gittiği yerlerde insanlarla konuştu, rüyasındaki çocuğu tarif etti. Kimse bilmiyordu. Acaba sadece bir rüya mıydı? Akşam yaklaşıyordu ve hala bulamamıştı tam pes edecekken bir çocuk gördü. On yaşlarında, zayıf bir çocuktu. Üzerinde kendisinden kat kat büyük, yer yer yırtılmış eski püskü ve kirli görünen kıyafetler vardı. Ve tam da rüyasıdaki gibi ellerini açmış, gözleri ellerine takılmış durumda ve gözlerindeki inciler yüzündeki kiri yarıp geçerek dökülüyordü. Dudağında bir kıpırtı vardı. Evet evet, Herşey aynı rüyasındaki gibiydi, tek farkla, sokağın adı Umut Sokak değil... Bu ayrıntıyı hafızasına kazıyarak çocuğa yöneldi.
-Neden ağlıyorsun küçüğüm?
Çocuk aldırmadı kendinden geçmiş gibiydi.
-Seni üç gecedir rüyamda görüyorum bu gün sabahtan beri seni arıyordum. Söyle derdini, belki Rabbimin izni ile çare buluruz.
Çocuk bir an kafasını kaldırıp genç adamın yüzüne baktı.
Derin bir iç çekerek anlatmaya başladı:
Annem ile babam nen daha beş yaşındayken bir kazada öldüler. Ben yaşlı babannemle kalmaya başladım. O zamanlar ölümü anlayamıyordum, ama bir gün kavuşacaktık tek bildiğim buydu. Annemin öğrettiği duaları her an okudum, onlara çabuk kavuşalım diye her gün dua ettim. Bir sene önce babannem de vefat edince sokaklarda kaldım. Dualarımdan hiç vazgeçmedim. Babannem ölmeden önce annemle babamın cennette olduklarını anlatmıştı. Sevinmiştim, çünkü annem anlatmıştı cenneti, çok güzel bir yerdi. Babama da neden namaz kılıyorsunuz dediğimde cennete gitmek için demişti. Oysa ben namaz kılmayı bilmiyorum, abdest nasıl alınır onu da bilmem. Zaten sokaklarda kalmaktan çok pis oldum, annem temizlik imandan gelir derdi oysa ben temiz olamıyorum istesem de... Yanlış anlama şikayet etmiyorum ama korkuyorum abi ya annemle babama kavuşamazsam ? Allah Kur'an okumayı emretmiş ben okuma da bilmem... Söylesene abi Allah benim dualarımı kabul eder mi? Ben günahkar mıyım abi?
İkisinin de gözü yaşlar içindeydi. Genç adamın yüreği bu iman karşısında titremişti.
-Üzülme çocuk sen öyle masumsun ki Rabbim seni cennetle ödüllendirir inşallah. Bak sana hizmet etmek için beni gönderdi ayağına.
Söyle bakalım okula gitmek ister misin? Sana Kur'an-ı Kerim okumayı, namaz kılmayı da öğretirim. Benimle gelir misin?
Öyle çok sevinmişti ki çocuk, gözlerinin içi gülüyordu. Artık gözyaşları mutluluktan akıyordu.
-istemez miyim abi, hem zaten çocuklar neden okula gitmek istemez anlamam, hep imrenirdim okula gidenlere. En önemlisi annem ve babam gibi Kur'an-ı Kerim okuyup namaz kılacağım. Bir gün cennete gidebilmek için çok çalışacağım Allaha hep şükredeceğim çünkü Allah dualarımı kabul etti Allah beni seviyor demekki...
Genç adam küçük gibi görünen ama kafasını kurcalayan o soruyu şaka yollu sordu:
-Sabahtan beri seni rüyamda gördüğüm Umut isimli sokakta aradım seni. şehirdeki bütün Umut sokak'lara baktım. Mekan değiştirdin herhalde uğraştırdın beni çocuk.
-Umut Sokak benim yüreğimdeydi be abi, onu hiç kaybetmedim, ondan hiç vazgeçmedim...Rabbim benim dualarımı duyuyordu, biliyordum, böyleyken umut sokak terkedilir mi hiç?


İmza:Bazen diyorum kendime; Ne çok DEĞER vermişim DEĞERSİZlere!!!
Bu mesaja teşekkür edenler:
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (12.6.2013 17:54:39)

KIZ BABASI OLMAK

0 yaşında


Baba :
Ne kadar da güzel. Şimdi bu küçücük şey benim kızım mı...¿
Gözleri de bana ne kadar çok benziyor...
...
Kızı :
Bu gözlerini benden hiç ayırmayan adam babam olsa gerek...

5 yaşında

Baba :
Prensesim benim, güzel kızım...
Söyle bakalım baban sana ne alsın...¿

Kızı :
En çok babamı seviyorum...
Babam, niye annemle uyuyor...¿
Hep benimle uyusun, başkasını sevmesin...

10 yaşında


Baba :
Gittikçe yaramaz oluyor, kime çekti bu kız...¿

Kızı :
Ben babama aşığım...
Büyüyünce babam gibi erkekle evleneceğim...
Babam bu ay harçlığımı arttırır mı...¿

15 yaşında

Baba :
Ne kadar da çabuk büyüdü...
Eve de gittikçe geç kalmaya basladı, bu gidişle başına kötü bir şey gelecek... Sanırım daha sert konuşmalıyım...

Kızı :
Babam yüzünden arkadaşlarımla istediğim kadar vakit geçiremiyorum...
Bana baskı uygulamasından nefret ediyorum...
Ne zaman özgür olacağım...¿

20 yaşında

Baba :
Artık sözümü dinlemiyor, benden giderek uzaklaşıyor...
Kendi parasını da kazanmaya basladı ya, bana ihtiyacı kalmadı tabii.
Uzun zamandır tatlı bir-iki laf geçmedi aramızda zaten...
Evi de sürekli erkekler arıyor. Galiba kızım elden gidiyor...

Kızı :
Her dediğime alınıyor, beni bir türlü anlamıyor...
Hele geçen gün giydiğim mini eteğe karışmasına ne demeli...¿
Evden ayrılıp, kendi hayatımı kurmalıyım...
Çocuk muamelesi görmekten bıktım artık!...

25 yaşında

Baba :
Bir gün bunun olacağını biliyordum...
İşte evleniyor...
Zaten aramız eskisi gibi değildi...
Şimdi bir de kocası var...
Prensesim beni terkediyor...

Kızı :
Böyle bir günde bile o mutsuz ifadeyi takınmasının ne lüzumu var ki...¿
Biliyorum, onu bir türlü içine sindiremedi. Bu yüzden yapıyor...
Kendi hayalindeki damat degil ya!...
Sanki birlikte yaşayacak olan o...

30 yaşında

Baba :
Çok az görüşüyoruz. Daha sık bir araya gelsek ne iyi olur...
Hem torunlarımı da özlüyorum...
Kendi arkadaş çevrelerinden fırsat bulup da bize gelemiyorlar ki...

Kızı :
Babamları da çok ihmal ediyorum galiba...
Yine telefonda çok üzgün geldi sesi...
Hafta sonu onlara süpriz yapmak en iyisi...

40 yaşında

Baba :
Kızım, benim entellektüel düzeyimi yeterli bulmuyor...
Ona göre çağın gerisinde düşünüyormuşum...
Oysa küçükken derslerine hep ben yardım ederdim...
Anlayamadığı bütün problemleri bana sorardı...
Şimdi beni beğenmiyor...
Bir daha onunla asla politik tartışmalara girmeyecegim...

Kızı :
Babam giderek daha da çocuk gibi davranıyor...
Sürekli bir şeylerden yakınıyor...
Gerçi son zamanlarda sağlığı da iyi değil ama...
Ya ona bir şey olursa...¿
Zaten hiçbir zaman dilediği gibi bir evlat da olamadım...

45 yaşında

Baba :
Kızımın mutlu bir yuvası olması ne güzel...
Gözüm arkada gitmeyeceğim. Her şeyi kendi başardı...
Onunla gurur duyuyorum...

Kızı :
Babam için çok endişeleniyorum. Onu kaybetmeye hazır değilim...
İlaçlarını da hep ihmal ediyor zaten...
Allah'ım onu benden alma!

50 yaşında

Baba :
Dünyada mutlu kal kızım !...

Kızı :
Seni çok özleyecegim ve arayacağım babacığım...
Şimdi ben kime danışacağım, kim yardım edecek bana...¿
Ne olur gittiğin yerde çok mutlu ol...
Ve hep yanımda olduğunu hissettir,
Ne bileyim ben, arada sırada işaretler yolla mesela...
Ah babacığım! Sensiz nasıl yaşayacağım...¿

55 yaşında


Kadın :
Sen gideli, seni daha iyi anlıyorum babacığım...
Keşke seni hiç üzmeseydim demeyeceğim,
Çünkü "keşke"lerin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyorum....
Yine de beni duyuyorsan, lütfen seni
üzdüğüm her gün için çok ama çok pişman olduğumu bil olur mu.

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
Hanife  Şimşek
Uzman Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (simsek67)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (14.6.2013 14:02:23)

Japonya'da bir çocuk 10 yaşlarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmesiyle bu hayali de yıkılan çocuğun babası, Japonya'nın ünlü bir Judo ustasına giderek yardım istemiş.

Usta ertesi günden itibaren tam on yıl boyunca çocuğa tek bir hareket öğretmiş ve her gün bu hareketi çalışmasını istemiş.

Çocuk zaman zaman hocasının yanına gitmiş.
(Bu hareketi öğrendim başka hareket göstermeyecek misiniz) diye sormuş.
Hocanın cevabı: (Sen aynı hareketi çalış oğlum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz) olmuş.

2 yıl, 3 yıl, 5 yıl derken çocuk judodaki 10'uncu yılını doldurmuş. Bir gün hocası yanına gelip (Hazır ol) demiş (Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın.) Delikanlı şaşırmış. Hem sol kolu yok hem de judoda bildiği tek hareket var. Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş ama hocasına saygısından ses çıkarmamış. Delikanlı ilk müsabakasına çıkmış.
Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. İkinci, üçüncü maç, çeyrek final, yarı final derken final maçına çıkmış. Maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış. Rakibini yenmiş ve şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş ve;
(Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım) diye sormuş.
Hocası da:

(Bak oğlum, 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir, İkincisi de o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir) demiş.

---
"Bazen farkına varmasak da eksik gördüğümüz taraflarımız aynı zamanda en güçlü taraflarımız olabilir." "Ama yeter ki bu eksiklik zihinlerde olmasın!"
Ekler
-------------------------------------------

999107_532013640196791_1089316734_n.jpg (Gösterim:0)

-------------------------------------------


İmza:İnsanların kanatları yok,insanların kanatları yüreklerinde.          N.H. RAN
Bu mesaja teşekkür edenler:(2): Duygu Aydın, Mustafa A.,
Duygu  Aydın
Aktif Üye - Öğretmen
- (duygu5)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (14.6.2013 22:03:21)

BAKIŞ AÇILARIMIZ

Karıkoca birlikte tatile çıkarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar. Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yiyip uykuya dalarlar.
Birkaç saat sonra kadın uyanır ve kocasını da uyandırır. Adam uyku sersemidir; güzel bir rüyadan uyandırıldığı için de biraz kızgındır
"Ne oldu?Ne istiyorsun?" diye sorar.

-"Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle."

Adam gökyüzüne bakar ve cevap verir:

-"Bunun için mi uyandırdın beni?.Baktım işte. Bir sürü yıldız görüyorum, ışıl ışıl parlayan milyonlarca yıldız."

Karisi tekrar sorar:

"Peki, bu sana neyi gösteriyor?"

Artık iyice uykusu kaçan adam biraz düşünür ve cevap verir:

"Teolojik olarak Allahın kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum
Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum
. Astronomik olarak galaksilerin,yıldızların,gezegenlerin varlığını görüyorum.
Yıldızların konumuna bakarak saatin 3 olduğunu görüyorum.
Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum.
Niye sordun bunu bana? Peki sana neyi gösteriyor?"
-Necati, çadırımızı çalmışlar!..."


Bakış açısına tepkilerden örnek verelim:

klasik tepki: sıraya geç kardeşim

neoklasik tepki: şeker kardeşim sıraya geçiver

realist tepki: sıra var

surrealist tepki: sallandıracaksın bunlardan ikisini kızılay da bak bir daha yapabiliyorlar mı?

...romantik tepki: beyefendi galiba sırayı görmediniz

naturalist tepki: sırana geç

modern tepki: efendim insanımız eğitimsiz. halbuki avrupa da

post-modern: sırana geç lan ayı!

uzlasımcı: acelesi olmasa öne geçmezdi; üzmeyin garibi

devrimci: alt yapı sorunları çozülmeden halkımız sıraya geçmez. devrim olunca herkes hizaya gelecek

kaderci: iki dakika fazla beklesek kıyamet mi kopar? kısmetse hepimizin işi görülür

felsefeci (septik-kuşkucu): ön ve arka kavramları gorecelidir.o tarafın ön taraf olduğuna kim karar verdi? öne geçtiğini zanneden, aslında arkaya geçmiş olabilir

kant cı: efendim algılanmayan şeyler yok demektir. bakmayın o tarafa, adam yok olur

kotümser varoluşcu: herkes bir gun ölecek. onurlu bir şekilde bekleyin. bir gün o adamda ölecek

iyimser varoluşcu: sıkmayın canınızı,su anın tadını çıkarmaya çalışın. bakın ne güzel hayattasınız ve birileri önünüze geçebiliyor

humanist: insanlık bir bütündür. birimiz hepimiz hepimiz birimiz için. dolayısıyla birimiz öne geçince,aslında hepimiz öne geçmiş oluyoruz.

İmza:Umut içimizde hiç susmayan geveze bir kuştur...
Bu mesaja teşekkür edenler:(2): Mustafa A., M. Can,
Mustafa  A.
Yönetim Ekibi - 4.Sınıf Öğretmeni
- (admin)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (14.6.2013 22:28:41)

Çok güzel bu paylaşım öğretmenim. Teşekkürler

İmza:Sınıf Öğretmeniyiz Biz
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): Duygu Aydın,
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (16.6.2013 12:45:22)

Birgün 4. Murat Sadrazamıyla birlikte tebdil-i kıyafet gezerken bir deri dükkanın önünde dururlar. Dükkan son derece kötü bir durumdaydı ve dericinin hali ise içler acısıydı.
İhtiyar derici sandalyesini çekmiş dükkanın önünde oturmaktadır.

Padişah: Selamın Aleyküm derici der. Derici şöyle gelenlere göz atar ve hemen toparlanarak:

-Aleyküm Selam Ya Cihan-ı Serdar der

Padişah: Yazı Kışa hiç katmadın mı?

Derici : Kattım ama hiç bir şey tutturamadım der..

Padişah: Peki geceleri hiç çalışmadın mı?

Derici: Çalıştım ama el aldı der.

Peki der Padişah sana bir kaz göndersem yolar mısın?

Derici yolarım der hem de hiç bağırtmadan..

Padişah dericinin yanından ayrılarak saraya döner. Sadrazam dayanamaz..

Haşmetlim der derici ile yaptığınız konuşmadan hiçbir şey anlamadım.

Padişah kızar Sadrazama dönerek.- Sen nasıl sadrazamsın der ne demek bir şey anlamadım. Derhal o dericinin yanına gideceksin ve ne konuştuğumuzu anlayacaksın. Eğer anlamazsan tez zamanda kelleni vurdururum der.

Korkuya kapılan sadrazam soluğu dericinin yanında alır.

Derici sadrazamın koşarak geldiğini görünce doğrularak.
?Hoş geldin der.

Sadrazam ? Çabuk bana Padişahla ne konuştuğunuzu anlat der

Derici- Anlatırım ama bir kese altın vereceksin der

Sadrazam kelle korkusuyla kabul eder ve sorar

?Söyle bakalım gelenin padişah olduğunu nasıl anladın?

Derici- Padişah kılık değiştirmişti ama yeleğini değiştirmeyi herhalde unuttu üzerinde öyle kıymetli deriden yapılmış bir yelek vardı ki o yeleği ancak padişahlar giyebilirdi

Peki der sadrazam Yazı kış katmadın mı ne demek?

Derici- Anlatırım ama bir kese altın daha vereceksin der
Sadrazam mecburen kabul eder.
Derici- Padişah yazı kışa katmadın diye sordu yani yaz kış çalışıp kazanmadın mı ki sen ve dükkânın bu haldesiniz dedi bende çalıştım ama hiçbir şey tutturamadım dedim

Peki der Sadrazam. Geceleri hiç çalışmadın mı? Diye sordu

Derici -Anlatırım ama bir kese altın daha vereceksin der.
Sadrazam biraz da kızarak kabul etmek zorunda kalır.

Derici -Yani padişah geceleri çalışıp çocuk filan yapmadın mı özellikle oğlun yok muydu sana yardım edecek demek istedi. Bende yaptım ama oğlum olmadı kızlarım oldu onları da elin oğlu aldı dedim?

Peki der sadrazam Padişah sana bir kaz yollasam yolar mısın dedi o ne demek?..

İhtiyar derici elindeki altın keselerini şöyle hafifçe havaya atıp tuttuktan sonra?

Eeeee.. Onu da artık sen anla sadrazamım demiş?

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): Bekir Berkiten,
Aslı  Yılmaz
Tecrübeli Üye - 4.Sınıf Öğretmeni
- (tayper35)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (20.6.2013 01:40:48)


Veysel Karani Hazretlerine sorarlar;
"Nasılsınız?"
Cevap manidardır;
"Akşama çıkıp çıkamayacağını bilemeyen bir insan nasıl olursa.."
Sevenleri ısrarla kendisinden bir nasihat duymak isterler..
O gülümser ve Allah'ı bilir misiniz?
-Evet biliriz...
-Öyleyse başka şey bilmeseniz de olur.
-Efendim bir nasihat daha...
-Allah sizi bilir mi?
-Elbette bilir...
-Öyleyse başkaları bilmese de olur..

İmza:Bazen diyorum kendime; Ne çok DEĞER vermişim DEĞERSİZlere!!!
Bu mesaja teşekkür edenler:
Aslı  Yılmaz
Tecrübeli Üye - 4.Sınıf Öğretmeni
- (tayper35)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (20.6.2013 20:44:50)

Bir gün ÇOCUĞUM doğdu. O dünyaya geldiğinde yetişmem gereken uçaklar ve ödenmesi gereken faturalarla meşguldüm. Ben UZAKLARDAYKEN yürümeyi öğrendi. Konuşmayı da öyle…!

Ve biraz büyüdüğünde "Senin gibi olmak istiyorum baba..!" demeye başladı.
"Biraz büyüyünce, ben de senin gibi olacağım."
İş yerine telefon açıp: -Baba, ne zaman geleceksin..? diye sorardı iki de bir.
"Ne zaman geleceğimi bilmiyorum oğlum. Ama geldiğimde birlikte çok güzel vakit geçireceğimizden emin olabilirsin."

Yıllar öylece geçip gitti. Oğlum on yaşına geldi. Ona çok güzel bir top aldım.
"Top için teşekkürler baba." dedi.
"Hadi oynayalım"
"Bugün olmaz oğlum" dedim, bu haftasonu tamamlamam gereken işler var, haftaya tamam mı..?" dedim.
"Tamam!" dedi. Fakat yüzündeki gülümseme hiç eksilmedi.
"Büyüyünce: -Baba, bende senin gibi olmak istiyorum." dedi.

Yıllar öylece geçip gitti. Oğlum önce ilkokuldan, liseden ve sonra da üniversiteden mezun oldu. Bu durumda başka birçok baba gibi benimde bir şeyler söylemem gerekiyordu.
"Seninle gurur duyuyorum oğlum..!" dedim.
"Gel şöyle biraz oturalım oğlum, sana diyeceklerim var."
Başını salladı ve gülümseyerek: "Arkadaşlara sözüm var baba." dedi. "Sen arabanın anahtarlarını verebilir misin bana..? Sonra görüşürüz oldu mu..?"

Yıllar öylece geçip gitti. Emekli oldum. Artık bol bol vaktim vardı. Oğlum ise başka bir şehirde iyi bir iş bulmuştu, orada yaşıyordu. Bir gün ona telefon ettim "Eğer sence de uygunsa, hafta sonu buraya gel de, birlikte hasret giderelim." dedim.
"Sevinirim baba" dedi. "Bir bakayım, müsait bir zaman bulabilirsem gelirim. Ama şu aralar işlerim çok yoğun. Fakat seninle görüşmeyi ben de istiyorum, baba."
"Peki, ne zaman gelirsin oğlum..?"
"Ne zaman olur, bilmiyorum, baba. Şimdi bir iş görüşmem var. Ona yetişmem gerek. Sonra ararım seni. Geldiğimde birlikte güzel vakit geçireceğimizden emin olabilirsin."

Ve telefonu kapattığımda oğlumun çocukluk hayalini gerçekleştirdiğini anladım.
Çocukluk hayalini gerçekleştirdiğini...
Örnek aldığı BABASINA benzediğini...
Tıpkı, BABASI gibi olduğunu...! ......

** SEVDİKLERİNİZE VAKİT AYIRIN,
YOKSA VAKİT; SİZİ SEVDİKLERİNİZDEN AYIRIR..!

İmza:Bazen diyorum kendime; Ne çok DEĞER vermişim DEĞERSİZlere!!!
Bu mesaja teşekkür edenler:

HIZLI CEVAP (5 Üye Puanı)

Cevap Yazmak İçin Giriş Yapın veya Üye Olun
En yeni ve güncel etkinlikler için bizi takip edin