E. L. Thorndike
• Thorndike’ın kuramı bağlantıcı (connectionism) kuram olarak kabul edilmektedir. Çalışmalara hayvanlarda öğrenmeyi araştırmakla başlamış, daha sonra insanda öğrenme, sosyal psikoloji ve eğitim psikolojisi araştırmalarına yönelmiştir. Pavlov’un çalışmaları ile Thorndike’ın etki kanunu (law of effect) aynı yıllara rastlamaktadır. Eğer organizma analiz edilirse, tepkiler, tepkiye hazırbulunuşluk, tepkiyi kolaylaştıran koşullar, ketvurma, tepkilerin yönleri arasında bağlantıların bulunduğu görülür. Eğer bütün bunların tam bir envanterini çıkarabilirsek, insanın her gözlenebilir durumda, neler düşünebileceğini, neler yapabileceğini, insanı nelerin tatmin edebileceğini ve rahatsız edebileceğini, buna göre hemen hiç bir şeyi dışarda bırakmadan söyleyebiliriz. Öğrenme, bağlantının kurulmasıdır. Zihin insanın bağlantı sistemidir (connection-system).
• Thorndike’a göre ilişkilendirmenin bazı başarılı tekrarlardan sonraki tekrarda hayvan daha uzun bir zaman harcamaktadır. Bu durum, örneğin kedinin ipi çekmeyi öğrenmesi, ipi çekmekle kapağın açılması arasındaki ilişkiyi zekice kavramasına dayanmaktadır. Burada öğrenme, ipi görmeyle onu çekme arasındaki bir uyarıcı-tepki bağının adım adım zihinde oluşması (stamping-in) şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu durumu önce deneme-yanılma öğrenmesi (trial and error learning) olarak açıklamış, ancak daha sonra seçerek ve bağlantılandırarak (selecting and connecting) öğrenme olarak açıklamıştır. Hayvan, kutudan kaçmak (ve yiyeceğe ulaşmak) için muhtemel bir çok tepki arasında uygun tepkileri seçmek durumundadır. Organizma, hedefe ulaşabilmek için doğru seçimleri yapmak durumundadır. Organizma, birden kavrama yerine doğru tepkileri derece derece seçmekte-oluşturmakta (stamping-in), yanlış tepkileri ise atmaktadır (stamping out).
• Thorndike’a göre isteksiz tekrar davranışın öğrenilmesini sağlamaz. Thorndike’a göre; bir uyarıcı-tepki bağının oluşmasında her ikisinin aynı anda ortaya çıkması yeterli olmamakta, tepkiden sonra ortaya çıkan etki de önemli bir rol oynamaktadır. eğer bir uyarıcıyı bir tepki, sonra da bir tatmin edici (satisfier) izlerse, bu uyarıcı-tepki bağlantısı güçlenmekte ve öğrenme ortaya çıkmaktadır. Eğer uyarıcıdan sonra tepki ve tepkiyi de bir rahatsız edici (annoyer) takip ederse bu uyarıcı-tepki bağı zayıflamaktadır.
• Thorndike, uyarıcı tepki bağlantısının kurulmasında ödülün en etkili rolü oynadığı, fakat cezanın uyarıcı-tepki bağını zayıflatmakta bu kadar etkili olmadığını düşünmektedir. Öğrenme, uyarıcı-tepki bağlarının kurulmasıdır. Bunun için, organizmanın güdülenmiş olması gerekir. Buna bağlı olarak tepkiden sonra bir etkinin ortaya çıkması gerekmektedir, ancak o zaman bir uyarıcı-tepki bağlantısının kurulması olasılığı artar. Doyurucu-ödüllendirici etkiler, bağlantıların güçlenmesinde daha önemli rol oynarlar. Bir uyarıcı-tepki bağının kuvvetlenmesi için 3 temel yasa vardır: Hazırbulunuşluk yasası (the law of readiness), organizmanın belirli bir tepki vaya davranış için gereken hazırlıklara sahip olup olmadığını ifade eder. Tekrar kanunu; bağlantıların tekrarla güçlendirilmesi (law of use) ve bağlantıların zayıflamasını veya tekrarların kesilmesiyle unutulmasını (law of disuse) ifade eder. Bir uyarıcı-tepki bağının kuvvetlenmesi bu bağdaki tepkinin, aynı durum bir daha ortaya çıktığında, yapılma olasılığının artması demektir. Durumlar birbirini hemen takip ederlerse olasılık büyür. Etki kanunu; bir uyarıcı-tepki bağının, tepkinin doğurduğu etkilere göre kuvvetlenmesini veya zayıflamasını ifade eder. Değiştirilebilir bir bağ tatmin edici haller tarafından takip edilirse, bu bağın kuvveti artar, rahatsız edici haller tarafından takip edilirse, bu bağın kuvveti azalır.
• Çoklu tepkiler: Bir tepkinin ödüllendirici bir etki doğurması için önce bu tepkinin yapılması gerekir. Öğrenen organizma bir problem durumuyla karşılaştığı zaman, çeşitli tepkileri dener. Uygun tepki çıktığında, istenilen etki doğmuş olur. Bu durumda öğrenme mümkün olur. Ama organizma, tepkilerini değiştirecek yetenekte değilse, çok çeşitli tepkiler (multiple response) yapamıyorsa, istenilen sonuç hiç bir zaman elde edilemeyebilir. Bu bakımdan, öğrenmenin olabilmesi için, organizmanın çoklu tepkiler gösterebilecek kapasitede olması gerekir.
• Tutum veya set: Tepkiler, belirli bir oranda, bireyin içinde yaşadığı kültür tarafından belirlenir. Tepkiler, aynı zamanda, içinde bulunulan anın eğilimleri tarafından da etkilenirler. Tutumlar (attitute set), bireyin hangi koşullarda tatmin olacağını veya hangi koşullarda rahatsız olacağını belirler.
• Unsurların kuvveti: Öğrenen organizma, problem durumundaki unsurlara (prepotent elements) seçici bir şekilde tepkide bulunur. Özellikle insanlar, problem durumundaki temel unsurları seçebilir ve tepkilerini bu temelin üzerine oturtabilirler.
• Tepki analojisi: Organizmalar, yeni durumlara benzetmeler yoluyla tepkide bulunabilirler. Yeni bir duruma giren organizma, bu duruma benzer diğer durumlarda yaptığı tepkileri tekrarlayabilir.
• N.E. Miller
• Miller’in öğrenme ve motivasyon teorisinde merkezi kavram dürtü’dür. Dürtü, Miller’e göre, bireyi harekete geçmeye iten, hareketlerini belirli bir hedefe yönlendiren bir canlanma halini (aroused state) ifade eder. Dürtü hallerinde herzaman güçlü bir uyarıcı bulunur. Eğer bir uyarıcı yeterince güçlüyse, bir dürtü olarak rol oynar. Dürtü uyarıcısı içten veya dıştan gelebilir. Örneğin acı, dıştan gelen bir uyarıcının doğurduğu bir dürtü halidir, açlık ise içten gelen bir uyarıcının doğurduğu dürtü halidir. Bazı dürtüler, bireyin heyecan tepkileri tarafından da meydana getirilebilirler. Öfkeli bir durumdayken, bedende bir takım fizyolojik değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bu değişikliklerin bazıları (adrenalin düzeyinin artması, kan dolaşımının hızlanması, v.b.) şiddetli iç uyarıcıların meydana gelmesine sebep olur. İşte korku dürtüsünün nedeni bu uyarıcılardır. İçten veya dıştan dürtülerin kaynağı ne olursa olsun, bireyin uyarılmış halde kalmasını sağlarlar. Bu bakımdan dürtü güdülenmenin temelini oluşturur.
• Dürtülerin bazıları açlık, susuzluk ve seks gibi temel içgüdüsel dürtülerdir. Diğerleri ise ikincil dürtüler olup öğrenmeyle kazanılmıştır. Her ikisi de organizmanın harekete geçmesine, belirli tepkileri yapmasına veya yeni tepkileri öğrenmesine sebep olur.
• Miller’de öğrenme durumlarındaki temel süreç dürtü eksilmesi, bunu teşkil eden öğeler ise dürtü, uyarıcı, tepki ve dürtünün şiddetindeki azalmadır. Öğrenme durumunda tepkileri etkileyen, tepkileri yönlendiren uyarıcı kümesidir. Bir organizma, belirli bir dürtüyü eksiltmek için sadece bir tepkiyi öğrenmemekte, tepkinin ortaya çıktığı şartları da öğrenmektedir. Tepkileri yönlendiren ve hangi tepkilerin yapılacağını tayin eden uyarıcılara ipucu (cue) denir. Öğrenme faaliyetinin sonunda gerçekleşen dürtü eksilmesine ödül denir.
• Miller’ın kuramında, öğrenmenin gerçekleşebilmesi için dört temel öge bulunmaktadır: Dürtü, ip ucu, tepki ve dürtü eksilmesi veya ödül. Hemen hiç bir zaman belirli bir uyarıcıyla ilgili iki (veya daha fazla) öğrenme durumu birbirinin tıpatıp aynısı olamaz. Ama aynı tepkiler her iki öğrenme durumunda da ortaya çıkabilir. Aynı tepkilerin ortaya çıkma olaslılıkları durumlar arasındaki benzerliğin oranına bağlı olarak artar. Dolayısıyla, genelleme ip uçlarının benzerlik derecesine bağlıdır. Öğrenme durumlarındaki ip uçları birbirine ne kadar benzerse, tepkileri bu durumlara genelleme de o kadar artar. Ödül, tepkiyi ne kadar yakın bir zaman aralığıyla takip ederse ip ucuyla ödül arasındaki bağın kuvveti o kadar artar ve dolayısıyla öğrenme de okadar güçlü olur. Erişkinlerde ve yaşı bir hayli ilerlemiş çocuklarda ödülle ilgili bir işaret, yeterli olurken küçük çocuklarda ve hayvanlarda elle tutulur gözle görülür ödüller, yani hemen tepkiden sonra elde edilen ödüller daha etkili olmaktadır.
• Miller’e göre, insanlarda öğrenme önemli ölçüde taklide dayanır. Bir çok durumda insanlar, tepkileri ödüllendirilene kadar teker teker bütün tepkileri denememekte, fakat bir başkasının yaptığını tekrarlayarak karşılaştıkları problemleri çözmeye çalışmaktadırlar. Çözümü sağlayan taklit edilmiş tepkiler yerleşmekte yani öğrenilmektedir. Meşhur, saygınlığı olan, belirli bir toplumun standartlarına göre başarılı olan kişiler, diğerlerine oranla daha fazla taklit edilirler.
• Korku, nörotiklik ve öğrenme: Miller’e göre, nörotik kişi, çatışmalarından (conflict) dolayı acı çekmektedir. Günlük yaşamda bir çok durumda ne yapacağını, nelerin olup bittiğini bilmemektedir, kendi nörotik davranışlarının farkında olsa bile bunların nelerden kaynaklandığını anlayamamaktadır. Öğrenme yoluyla kazanılan korku dürtüsü, bireyin çektiği acının, çatışmaların, nörotik davranışların asıl nedenidir. Öğrenilmiş korku dürtüsünün içeriği, şiddetli bir uyarılma, ipuçları, şiddetli uyarılmanın sonuçları ve tepkilerden ibarettir. Miller ve Dollard, erişkinlikte yaşanan bir çok heyecansal problemin temelinde, çocuklukta yaşanılan veya edinilen bu gibi dürtülerin bulunduğunu kabul etmektedir.
• Dollard ve Miller çalışmalarında nörotik insanın üç özelliğine dikkate çekmişlerdir: Yaşadıkları çatışmalardan dolayı mutsuzdurlar, yaşamlarında bazı durumlarda oldukça aptal davranırlar ve semptomlara sahiptirler. Bu üç özelliğin de daha önce öğrenilmiş korku dürtüsünden kaynaklandığını ifade etmektedirler. Bu dürtü acının kaynağı, çatışmanın temeli ve semptomların oluşmasının nedenidir.
• Çatışma: Koşma kanalında eğitildikten sonra, bu eğitime (öğrenmeye) ters düşen bir şekilde acıyla (şokla) karşılaşan fareler açık bir şekilde çatışma davranışı göstermektedirler, yani, hedefe doğru yürümekte, belirli bir noktaya kadar yaklaşmakta, sonra durmakta ve bu noktada bir ileri bir geri veya bir sağa bir sola doğru sallanmaktadırlar. Bu kararsızlık hali, hedefe doğru ilerlemenin gittikçe yavaşlaması ve hedeften ani geri kaçışlarla belirginleşmektedir.
• Bu davranışlar, diğer bir çok durumlarda görülen çatışma davranışlarına benzemektedir. Klinik gözlemler, çatışmanın anormal davranışların ortaya çıkmasındaki önemli rolünü göstermektedir.
• Çatışmanın değişkenleri:
• Bir hedefe yaklaşma eğilimi organizmanın hedefe yakın olduğu oranda kuvvetlenir.
• Korkulan bir uyarıcıdan kaçınma eğilimi bu hedefe yaklaştıkça kuvvetlenir.
• Kaçınmanın şiddeti belirli hedefe yaklaştıkça artar.
• Yaklaşma ve kaçınma eğilimlerinin şiddeti doğrudan, bunların dayandığı dürtünün şiddetine göre değişmektedir. Zayıf şoklar organizmayı durduramazken daha kuvvetli şoklar durdurmaktadır.
• Birbiriyle uyuşmayan tepkiler çatışma halindeyse, bunlardan daha kuvvetli olan ortaya çıkmaktadır.
• Çatışma durumunda korku, durumun içerdiği başlıca ip uçları tarafından çıkarılan öğrenilmiş bir dürtü olmakta, fakat açlık daha çok iç fizyolojik etkenlere bağlı bir dürtü olmaktadır.
• Öğrenilmiş dürtülerin şiddeti, diğer öğrenilmiş tepkiler gibi, pekiştireç noktasına olan uzaklıkla ters orantılı olarak değişmektedir (hedefe olan mesafe az, dürtü şeddeti fazla gibi).
Not:Üniversite notlarından derlenmiştir.
http://www.sinifogretmeniyiz.biz