Cevap:Benden Taşanlar (18.4.2013 17:36:26)
AlıntıAslı Yılmaz demiş ki; dün gece yine çok ağrım vardı.duvarlara baktım tüm gece.çünkü bundan daha iyi yapabileceğim birşey yoktu.gözlerimi bir an kapatabilmek
için dualar ettim ama ne mümkün.ben dua ettikçe sanki daha bir zorluyordu ağrılar beni...hiçbir şey düşünmemek istedim ama buna bile fırsat vermiyordu.mutlu ve huzurlu
olmak bu kadar zor muydu? onlarca resim çizmişimdir şu yaşıma kadar.hep derler ya mutluluğun resmini çizebilir misin? diye. onu bile beceremem galiba...şu anda canım
bir şey istediğinde yapamıyorum,istesem de yapamıyorum.herkes nasılsın? diye soruyor.bu durumdayken iyiyim demek bile vicdanımı rahatsız ediyor.her gün ölürken nasıl
iyiyim dememi bekliyorlar ki...elimden birşey gelmiyor...çaresizim,mutsuzum,canım yanıyor...
Öncelikle geçmiş olsun öğretmenim. Mutluluğun ne demek olduğunu ancak çaresizler, mutsuzlar, acı çekenler bilebilir. Acının derinliklerinde yüreklerini dağlamamış, çaresizlikte ciğerlerini boğmamış, yaşamında uğradığı eziyete karşı direnirken sinesini parçalamamış insanlar için mutluluk çocuk masalından ibarettir. Acılarla yoğrulmamış biri için mutluluk rüyada yenilen bir dondurma gibidir. Sırıta sırıta yenir ama aslında gerçek tadın alınması mümkün değildir.
Ancak acılarla yoğrulan, günleri ve geceleri aydınlık günler bekleyerek geçen, karanlık yolunda tek başına sona yaklaştığı hissiyle dağlanmış bir insan için öyle olmaz. İşte o insan sona yaklaştığını düşünene kadar hangi aşamalardan geçtiğini dile getirmek istiyorum. Günü birlik dertlerin arasında toz pembe olmasa da hafif pembesinden bir hayat sürülürken kader küpü çatlar. Önce ne olduğunu anlayamaz. O insan için acı devam ederken dozunu azaltmadığından acı kavramını tekrar tanımlanır. Geçmişte acı hakkında bir şey bilmediğini fark eder. Ama o amansız acılar devam etmektedir. Sonra acılarının daha ne kadarına katlanabileceğini düşünür, sonra acıların neden bir türlü sonu gelmediğini sorgular. Bir zaman sonra karanlığın tarifsiz derinliğinde hisler, düşünceler, düşler, zaman, mekan ve diğer tüm varlıklar yoklur. İşte o an ruhun yalınlaştığı andır. Ne kaybedilecek bir zerre ne kazanılacak bir hisse.. hiçbir şey yoktur. Sadece bir ÖZ vardır. O öz insanın en yalın halidir. Eskiden acıtmakla kalmayıp mutluluk, neşe, enerji vesair herşeyi azaltan acılar, artık acıtıyor olsalar bile bir şeyleri azaltamaz olmuşlardır. Öz o kadar yalındır ki acılarla kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. İşte burada insan kendini bulur.
Tam anlamıyla kendini bulmaktır. Öyle bir kendini bulmaktır ki özün içinde eriyip kaybolmuş tüm varlıklara karşı eskiden tahmin bile edilemeyecek kadar keskin algılarla tüm varlıklar yeniden tanımlanır. Öz, öyle çok karanlıkta kalmıştır ki tüm renklere keskinleşir gözleri. Bir insanın kapkara gözbebeklerine bakarken bile tüm duyguların renklerini görebilir. Sessizlik ile sağırlığın ayrılamayacağı boşluklarda kalmış kulaklar tüm notalara keskinleşir, rüzgarda sallanan yaprakların ahengini duymak için çabalaması gerekmez. Ateşte çatırdayan bir odun sesi ile gökgürültülerinin feryadının kardeşliğini ancak o fark edebilir. Ancak yok olmayı diletecek ayazlar solumuş bir burun buz kokusuyla çiçek kokularının kardeşliğini kavrayabilir. O özün avuçları öyle kor alevler taşımıştır ki toprak ile bebek teninin yumuşaklığının aslında ne kadar da kardeş olduğunu ancak o bilebilir. Öyle ağular tatmıştır ki dili öyle ateşler düğümlenmiştir ki boğazına ancak o dil değmeyecek hiç bir sözcük için bükülmemeyi bilir. Ancak o dil güneşi tadabilir.
İşte bu sonu gelmez ızdıraplar içinde kendini bulacaksın öğretmenim. Aslında neyin değerli neyin değersiz olduğunu her geçen saniye acı acı öğrenecek ama sonunda farkındalığını yitirmezsen kendini bulmuş bir bilge olacaksın. Rüyada yediğin bir dondurma ile gerçekte yediğin bir dondurma arasında ne kadar fark varsa acılarla piştikten sonra geçmişteki tüm hissiyatınla sonraki hissiyatın arasında o kadar fark olacak. Bu süreçte farkındalığını kaybetme yeter. Acıların en derininde boğulduktan sonra umut kendiliğinden yeşerecektir. Umut ise direnci getirecek. Umut ve direnç birlikte bambaşka bir algıyı...
Niye bu kadar yazdım: "her gün ölürken nasıl iyiyim dememi bekliyorlar ki"
Bu tümceniz yukardaki satırları düşünmemde kırılma noktası oldu. Yeterince karanlıkta kalmış gözlerim, bir insanın acısının ateşinin kör eden şavkına başka türlü katlanamazdı, ben de yazdım.
İmza: