Forum | Sınıf Öğretmeniyiz Biz | Sınıf Öğretmenlerinin Kaynak Sitesi | http://www.sinifogretmeniyiz.biz
Hediye Kampanyamız:En fazla puan toplayan 3 kişiye 400TL'lik hepsiburada hediye çeki hediye ediyoruz..

Beni Etkileyen Yazılar



G@lip  G@lip 
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (3.2.2013 00:56:19)

BİR GÜN SUSMAYI ÖĞRENDİM.
ÖYLE BİR SUSTUM Kİ BELKİ SONSUZA KADAR SUSACAKTIM.
ÇÜNKÜ SUSMAK BENİM KÜÇÜCÜK DÜNYAMDA BABAMLA KURDUĞUM İLETİŞİM TARZIYDI.

BABAM AKŞAMLARI EVE YORGUN DÖNERDİ.
BEN BÜTÜN GÜN EVDE SIKILIR ONUN GELİŞİNİ İPLE ÇEKERDİM.
DAHA O KAPIDAN GİRER GİRMEZ BOYNUNA ATILIR ONUNLA OYNAMAK İSTERDİM.
BABAM SARILIR, ÖPER SONRA DA, HADİ ODANA GİT, DERDİ.
YEMEK HAZIRLANINCA ANNEM ÇAĞIRIR BU DEFA MASADA BİR ARAYA GELİRDİK BABAMLA.
ONLAR ANNEMLE KONUŞURKEN BEN ARAYA GİRER, SESİMİ
DUYURAMAYINCA DA BAĞIRIRDIM.

BABAM SİNİRLENİR,
-'BÜTÜN GÜN İNSANLARA KAFA PATLATMAKTAN BUNALDIM, BİRDE SEN KAFAMI ÜTÜLEME!' DERDİ.

ANNEM DE
-'BÜTÜN GÜN ZATEN SENİNLE UĞRAŞTIM, BİR ÇİFT LAF DA MI KONUŞTURTMAYACAKSIN BABANLA?' DİYE ÇIKIŞIR, BENİ ODAMA GÖNDERİRDİ.

ÇARESİZ BİR ŞEKİLDE BOYNUMU BÜKER ODAMA YANİ HAPİSHANEME DOĞRU YOL ALIRDIM.
BABAM ARKAMDAN,
-'BİZİM BİR ODAMIZ BİLE YOKTU, HER ŞEYE SAHİP, HÂLÂ NE İSTİYOR ANLAMADIM.' DİYE BAĞIRMAYA DEVAM EDERDİ.

-'KEŞKE BENİM DE BİR ODAM OLMASAYDI, KEŞKE BİZİM DE EVİMİZ BİR ODALI OLSAYDI DA HEP BİRLİKTE OTURSAYDIK' DERDİM İÇİMDEN; AMA YÜKSEK SESLE SÖYLEMEYE CESARET EDEMEZDİM.

YEMEKTEN SONRA BABAM KANEPEYE UZANIR, ELİNE KUMANDAYI ALIR, TELEVİZYON SEYREDERDİ.
BENİ YANINA ÇAĞIRIR BİRAZ SEVERDİ.
ONUN İZLEYECEĞİ ÖNEMLİ BİRŞEY VARSA BENİ ADETA YERİMDEN BİLE KIPIRDATMAZDI.
AZICIK HAREKET EDİP KOŞUP OYNAMAYA ÇALIŞSAM ODA HAPSİM YENİDEN BASLARDI.
BİR GÜN ANLADIM Kİ SUSUNCA BABAMLA DAHA İYİ ANLAŞIYORUZ.
BU DEFA SUSARAK YAPABİLECEĞİM OYUNLAR GELİŞTİRMEYE BAŞLADIM.

ÖNCE RESİM YAPARAK BAŞLADIM İŞE.
BABAM ÇİZDİĞİM RESİMLERİ ÇOK BEĞENİYOR;
-'BAK, BÖYLE USLU USLU OYNA İSTE.' DİYORDU.
BABAM BAZEN GÖZ UCUYLA BAKIYOR, RESİMLE İLGİLİ BİR ŞEY SORSAM AFALLIYORDU. AMA BANA KIZARAK BENİ ARTİK ODAMA GÖNDERMİYORDU.

-'SON GÜNLERDE NE DE AKILLANDI BENİM OĞLUM.' DİYE KOMSULARA ANLATIYORDU ANNEM HALİMİ.

RESİMLERİM ARTTIKÇA ORTALIK DAĞILMAYA BAŞLADI.
ANNEM:
-'ODANI TOPLA!'DİYE ODAMA KAPATTIĞINDA İSE NEREDEN BAŞLAYACAĞIMI BİLEMİYORDUM.

BEN BUNLARLA UĞRAŞIRKEN ZAMAN GEÇİYOR; AMA ODAMI TOPARLAMAYI BECEREMİYORDUM.
ANNEM ODAMA GELİP
-'BAK SANA RESİM YAPMAYI YASAKLAYACAĞIM.' DEDİ BİR GÜN.
SUSUYOR OLMAMI USLULUK OLARAK DEĞERLENDİREN AİLEM RESİM YAPMAYI DA ELİMDEN ALIRSA BEN NE YAPACAKTIM?


BU DÜŞÜNCELERLE BİR AİLE TABLOSU YAPTIM.
BABAM EVE GELİNCE UYGUN ZAMANI KOLLADIM.
HER ZAMANKİ GİBİ YEMEKLER YENDİ, ODAYA GEÇİLDİ.
BABAM OTURUR OTURMAZ ÇİZDİĞİM RESMİ GETİRDİM.
BABAM BAKTI. HIM, DEDİ
-'ÇOK GÜZEL OLMUŞ. BU ADAM BENİM HERHALDE.' DEDİ.
BEN
-'HAYIR O ADAM DEĞİL, BU ÇOCUK SENSİN.'DEDİM.
O
-'HAYIR, BU ADAM BENİM, BU ÇOCUK SENSİN, BU KÜÇÜK KIZ DA ARKADAŞIN.'DEDİ.

BEN YİNE
-'HAYIR, O BÜYÜK ADAM BENİM, BU KÜÇÜK ADAM SENSİN, BU KÜÇÜK KIZ DA ANNEM.' DEDİM.
BABAM BENİMLE UĞRAŞMAKTAN VAZGEÇİP:
-'PEKİ NEDEN BİZİ KÜÇÜK ÇİZDİN?' DEDİ.

HEYECANLA BAŞLADIM ANLATMAYA.
BEN BÜYÜYÜP ADAM OLACAĞIM. İŞ BULUP ÇALIŞACAĞIM.
SİZ YAŞLANIP KÜÇÜLECEKSİNİZ. BELİNİZ BÜKÜLECEK, KOMŞUMUZ AHMET AMCA İLE AYŞE TEYZE GİBİ KÜÇÜCÜK KALACAKSINIZ.

BEN İŞTEN GELDİĞİMDE YORGUN OLACAĞIM.
SİZ BENİMLE KONUŞMAYA ÇALIŞTIĞINIZDA İŞYERİNDE KAFAM ŞİŞMİŞ OLACAĞINDAN SİZİ DUYMAYACAĞIM BİLE.
SİZ BENİMLE BİR ŞEYLER PAYLAŞMAK İSTEDİĞİNİZDE
-'HADİ ODANIZA ÇEKİLİN DE KAFA DİNLEYEYİM.' DİYECEĞİM.
VE BİR DE BAĞIRACAĞIM
-'HER ŞEYLERİNİ ALIYORUM. SICACIK ODALARI DA VAR, DAHA NE İSTİYORLAR' DİYE.


ANNEMLE BABAMIN GÖZLERİ FAL TAŞI GİBİ AÇILMIŞTI.
DUYDUKLARINA İNANAMIYORLARDI.
BANA SARILIP BENİ ÖYLE İÇTEN BİR OKŞAYIŞLARI VARDI Kİ SONSUZA KADAR KONUŞSAM HİÇ BIKMADAN DİNLEYECEKLER GİBİYDİ.

FARKINDA OLMALI İNSAN...
KENDİSİNİN, HAYATIN, OLAYLARIN, GİDİŞATIN FARKINDA OLMALI...

ÖMÜR DEDİĞİN ÜÇ GÜNDÜR,

DÜN GELDİ GEÇTİ,
YARIN MEÇHULDÜR,
O HALDE ÖMÜR DEDİĞİN BİR GÜNDÜR,

O DA BUGÜNDÜR. (ALINTIDIR)

Taşındı:Mustafa Altincik--31.08.2013 21:54:46


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler (2): Mustafa A., Tekin Şentürker,
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (3.2.2013 00:58:44)

cenneti satin almak

Gunun son dersinin sonuna gelinmisti. Ogrenciler cikmak icin sabirsizlaniyordu. Defter ve kitaplarini cantalarina koydular. Zil calar calmaz, disari cikmak icin hazirdilar. Yalniz, Ali hazirlanmamisti.Gecikmek icin de elinden geleni yapiyordu.Nihayet zil caldi. Ogrenciler bir anda kapiya yoneldi. Ali, yerinden kalkmadi. Agir agir esyasini topladi. Bir yandan goz ucuyla ogretmenine bakiyor, bir yandan da arkadaslarinin gitmesini bekliyordu.

Ogretmeni, onun bu hâlini fark etti:
- Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?

Ali, son arkadasinin da ciktigini gorunce cevap verdi:
- Sizinle konusmak istiyordum ogretmenim.
- Peki, dedi ogretmeni. Ne soyleyeceksin bakalim?
- Ahmet arkadasimiz var ya…
- Evet, ne olmus Ahmet'e?
- Durumlari pek iyi degil galiba. Annesi, beslenme cantasina pekiyi seyler koymuyor.
- Ee?
- Ona yardim etmek istiyorum. Ama benim yardim ettigimi bilirse uzulur. Gunde bir simit parasi biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?

Cebinden bir avuc bozuk para cikarip ogretmenin masasinin uzerine koydu. Nurhan Ogretmen, paraya dokunmadi. Sandalyesine oturup dusundu.Ali hakkindaki bilgilerini yokladi. Bildigi kadariyla ailesinin durumu pekiyi degildi. Bu caliskan ve sevimli ogrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve dusunceliydi. Zengin bir ailenin cocugu degildi. Buna ragmen yardim etmek istiyordu. Ustelik yardim ettiginin bilinmesini istemiyordu.

Nurhan Ogretmen:
- Dur bakalim Ali, dedi. Bildigim kadariyla sizin de maddî durumunuz pekiyi degil. Yanlis mi biliyorum?
- Dogru biliyorsunuz ogretmenim. Babam gundelikci. Cogu zaman is bulamiyor. Ama ben de calisiyor, para kazaniyorum.
- Nerede calisiyorsun?
- Simit satiyorum.

Nurhan Ogretmen yine durup dusundu. Iyiligin bu kadarina ne demeliydi simdi. Bunun gerceklesmesi zordu. Onu, bundan vazgecirmek icin bir care bulmaliydi. Bunu yaparken, sevimli ogrencisini de kirmamaliydi. Onunla biraz daha konusursa, belki bir yolunu bulurdu.

Nurhan Ogretmen, Ali'ye dondu:
- Buyuyunce ne olmak istiyorsun, diye sordu.
- Cok zengin bir isadami…
- Nicin?
- Insanlara daha cok yardim etmek icin…
- Guzel, dedi Nurhan Ogretmen. Bak simdi Ali, Ahmet'in ailesinin durumu pekiyi degil; bu dogru. Ama sizinki de bundan pek farkli degil. Istersen acele etme; cok zengin oldugun zaman insanlara yardim edersin.Olmaz mi?
- Olmaz, dedi Ali. Simdi yapmaliyim.
- Neden olmaz?
- Uc sebepten dolayi olmaz.

Birincisi: Bu para zaten benim degil. Iyilik ettigim icin Allah, beni insanlara sevimli gosteriyor. Insanlar da bundan etkileniyor, daha cok simit aliyorlar. Bu sayede gun boyu calisanlardan bile fazla simit satiyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gun iki simit alip guvercinlere veriyor.
Ikincisi: 'Agac yas iken egilir.' deniliyor. Simdiden iyilik yapmayi ogrenmezsem buyudugumde hic yapamam.
Ucuncusu ise daha onemli: Buyudugum zaman cok zengin bir isadami olmak istiyorum. Zamaninda yatirim yapmayanlar buyuk isadami olamazlar.

Nurhan Ogretmen, karsisinda buyuk biri varmis gibi dinliyordu:
- Bu sonuncusunu pek iyi anlayamadim, dedi.?
- Aciklayayim ogretmenim, dedi Ali. Simdi, cok zengin olmadigim icin, ancak gunde bir simit parasi kadar yardim edebiliyorum. Bundan fazlasini veremem. Allah, Cennet'i gucu kadar iyilik edene veriyor. Simdi gucum bu olduguna gore Cennet'in fiyati birkac simit parasi kadardir. Eger zengin olmadan olursem birkac simit parasiyla Cennet'e girebilirim. Bundan daha kârli bir yatirim olur mu?

Nurhan Ogretmen'in gozleri dolmustu. Basini 'Evet' anlaminda sallarken Aliyi evine yolladi.

Sinifa geri donerken okulun bosaldigini fark etti. Esyalarini toplamak icin masasina dondugunde Ali'nin biraktigi parlarin masaustunde kaldigini fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paralari eline aldi. Hicbir para ona bu kadar kiymetli gelmemisti. Sanki elinde dunyanin en kiymetli incilerini, yakutlarini, elmaslarini tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile kiymetliydi. Oyle bu paralar, Bu bozuk SIMIT paralari, Cenneti satin alabilecek paralardi. Sanki hic birakmak istemeyen bir duygu ile simsIki kavradi bu bozuk simit paralarini.

Oturdugu yerden kalkamadi Nurhan Ogretmen. Icinin doldugunu, Tarif edilemeyen duygulara boguldugunu hissetti. Birden bosalan saganak yagmurlar gibi aglamaya basladi. Agladi … Agladi.

Kendine geldiginde aksam olmustu. Yavas yavas siniftan cikip okuldan ayrilirken bekci Sadik ' Bozuk Simit paralari ile cenneti satin almak, Bozuk Simit paralari ile cenneti satin almak' diye Nurhan ogretmenin sayikladigini duydu. Bekcinin hayretler icinde ' Ne dediniz hocam ' demesini bile duymayan Nurhan ogretmen bekcinin saskin bakislari altinda aksamin alaca karanligina karisivermisti


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): Mustafa A.,
Mustafa  A.
Yönetim Ekibi - 4.Sınıf Öğretmeni
- (admin)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (3.2.2013 02:25:03)

Bu güzel paylaşım için teşekkür ederim öğretmenim.

İmza:Sınıf Öğretmeniyiz Biz
Bu mesaja teşekkür edenler:
Şeniz  Karaşah
Bilge Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (senizkarasah)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (3.2.2013 06:56:36)

"FARKINDA OLMALI İNSAN...
KENDİSİNİN, HAYATIN, OLAYLARIN, GİDİŞATIN FARKINDA OLMALI...

ÖMÜR DEDİĞİN ÜÇ GÜNDÜR,

DÜN GELDİ GEÇTİ,
YARIN MEÇHULDÜR,
O HALDE ÖMÜR DEDİĞİN BİR GÜNDÜR,

O DA BUGÜNDÜR" Paylaşım için teşekkürler öğretmenim..

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
Şeniz  Karaşah
Bilge Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (senizkarasah)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (3.2.2013 07:16:43)

"Çocuktaki bu yaştaki zekasına hayran kaldım.. Ne de güzel düşünmüş "İyilik yapayım ama kimse bilmesin".. Çünkü ibadet ve yapılan iyilikler kul ile Allah arasında kalmalı, gösteriş yapa yapa, iyilik yapılan kişinin kişiliğini diğer insanların gözünde küçük düşüre düşüre yapılan iyilik bence sevap kazandırmaz.. Bu tür iyilik yapılan insanlar bu iyilik süreklilik kazandıkça zamanla onurlarını kaybederler, fakirliği özümser, tembelliğe alışırlar.. Çocuğu dininin özünü benimsediği farkettiği ve böyle büyük düşünebildiği için kutlamalı.."
Tekrar teşekkürler Galip öğretmenim..

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): G@lip G@lip,
Hanife  Şimşek
Uzman Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (simsek67)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (3.2.2013 07:44:17)

Bu güzel paylaşımlar için teşekkürler öğretmnenlerim.                 
                             SUYUN SIRRI
    
Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta. Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.

Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini.
Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman
taşıyordu göl ve çıkıyordu suyun sırrı iyice açığa .

Sonra nehre verdi su sırrını. Nehir de aldı suyun sırrını çekti gitti.
Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsa da nehirden, o da götürdü suyun
sırrını bir başka bilinmezlere...
Çağlayanlar, şelaleler, akarsular... Hepsi kayboluyordu bir anda.

Sonra bir gün su takip etti dereyi. Dereye okyanusa kavuşunca farketti
su, bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla...okyanusa taşındığını.
Karar verdi su. Sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten. Tüm
sırlarını okyanusa verdi. Artık suyun sırrını okyanustan başkası
bilmiyordu. Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını, ne
de kurudu....


Geçenlerde karşılaştık suyla. Bir bardaktaydı. Suskundu.
Çok uğraştım konuşturamadım.
Ben tam giderken ' Dur !' dedi su. Durdum!
' Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!
Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar,
utandırırlar....' dedi.
                               Sema Güzelay

   Hayat karşımıza, okyanus yürekli,yükümüzü taşıyacak dostlar çıkarsın.Ve de bu böyle dostları ayırt etme tanıma fırsatı versin.

İmza:İnsanların kanatları yok,insanların kanatları yüreklerinde.          N.H. RAN
Bu mesaja teşekkür edenler:(3): Şeniz Karaşah, Eren Baydar, G@lip G@lip,
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (3.2.2013 14:00:22)

Prof.Dr. Saffet Solak anlatıyor :

Amerika'da master yaptığım yıllarda, çalıştığım üniversitenin yemek salonu açık büfe şeklindeydi. Herkes dilediği yemekten istediği kadar alabiliyordu.

Yemekhanenin kapısında "Take what you need.Eat what you take" (Yiyeceğin kadar al, aldığını da ye) diye yazmakta idi.
Bir gün aynı masada yemek yediğimiz Çinli bir arkadaşı, tabağında kalan son pirinç tanesini almaya çalışırken görünce dayanamadım; denemek için dedim ki: "Bir pirinç tanesi için neden bu kadar uğraşıyorsun?

Bırak tabakta kalsın." Çinli arkadaşın verdiği cevap çok düşündürücüydü: "Her Çinli bir pirinç tanesi israf etse, Çin nüfusu ile çarp bakalım, kaç ton pirinç yapar? Biz kalabalık bir ülkeyiz, israf etme lüksümüz yoktur." dedi.

Yine denemek için dedim ki: Şu anda Çin'de değil Amerika'dasın. Tabağında bırakacağın pirinç tanesi Çin'i değil, Amerika'yı zarara uğratacaktır.? Bu sözlerim karşısında güldü ve şöyle dedi: "Yaşadığım ülke olan Amerika'yı bu şekilde zarara uğratmak onurlu bir davranış olmaz."

Çinli arkadaşı bu onurlu davranışından dolayı tebrik ettim ve düşüncesini paylaştığımı söyledim. İslam dininin bu konudaki, "Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" buyruğunu açıkladım.

Çok hoşuna gitti. Tam o sırada, Ürdünlü Müslüman bir arkadaş tabağındaki yemek artıklarını çöp sepetine boşalttı. Bunu gören Çinli arkadaş Ürdünlü'yü göstererek:

"O Müslüman değil mi? dedi.

O kadar üzüldüm ki, ne diyeceğimi bilemedim

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (3.2.2013 23:26:36)

PADİŞAHIN İŞİ NE

Sultan Murad Han o gün bir hoştur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.



Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:

- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?

-- Akşam garip bir rüya gördüm.

- Hayırdır inşallah?..

-- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.

- Nasıl yani?

-- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.

Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar;

-- Kimdir bu?

Ahali:

- Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhusun biri işte!..

-- Nerden biliyorsunuz?

- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz...

Bir başkası tafsilata girer;

- Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. Azaplar çarşısı'nda çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine...

Hele yaşlının biri çok öfkelidir.

- İsterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir cemaatte gören olmuş mu?..

Hasılı, mahalleli döner ardını gider. Bizim tebdili kıyafet mollalar kalırlar mı ortada!... Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu :

-- Nereye?

- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.

-- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir sey diyemem... Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır. Defini tamamlamak gerek.

- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.

-- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.

- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?

-- Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.

- Aman efendim, nasıl kaldırırız?

-- Basbayağı kaldırırız işte.

- Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması, paklanması var. Tekfini, telkini...

-- Merak etme ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.

- Şurada bir mahalle mescidi var ama...

-- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?

- Ne bileyim, Ayasofya'dan, Süleymaniye'den, en azından Fatih Camii'nden...

-- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin.
Hadi yüklenelim...

Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş; ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında. Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza... Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.

- Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...

-- Nasıl yani?..

- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..

-- Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim.

Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur.

Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.

- Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun.

Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar... Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki. Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından...

- Biliyor musun oğlum? diye dertli dertli söylenir... Bizim efendi bir âlemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..

-- Niye?

- Ümmeti Muhammed içmesin diye...

-- Hayret...

- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek... O çeker gider, ben menkîbeler anlatırdım onlara... Mızraklı ilmihal. Hucceti islam okurdum...

-- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki...

- Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe'yi görmeli...

-- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?

- İşte bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya... Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek.inan cenazen kalacak ortada...

-- Doğru, öyle ya?..

- Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. İş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?

-- Peki o ne dedi?

- Önce uzun uzun güldü, sonra;

- Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
Hanife  Şimşek
Uzman Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (simsek67)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (4.2.2013 06:59:46)

BEN NE OLACAĞIM ANNE
Yoğun bir ders çalışma temposunda bedeni uykuya yenik düşmüştü. Pınar, o gece rüyasında annesini gördü. Uzun zamandan beri ilk kez ziyarete gelmişti annesi. Annesiyle uzun uzun konuştu. Kararsızlığın zihnini sarmaladığı bir dönemde annesi yardımcı olabilirdi.Uykusuz geceler sonucu gözlerinin altı morarmış en az üç dört kilo da vermişti. Annesi onu böyle görünce mahzunlandı bir an.
Niye böyle durgunsun kızım, niye böyle düşünceli?
"Ne olacağıma karar vermedim bir türlü anne. Ne olur bana yardım et."
"Ne olmak istiyorsun söyle Pınar'ım."
"Şeyyy, doktor olmak istiyorum anne."
("Aman kızım. Sakın ha doktor olma.
"Neden"
"Ameliyat sırasında bir hastanı kaybedersin, hasta yakınları seni darp eder. Belki de öldürür."
"Hımmm. Avukat olayım o zaman"
"Yok yok. avukat da olma. Savunduğun müvekkilinin karşısındaki adam karanlık güçlerdendir belki. Bir gece kim vurduya gidersin."
"Polis olsam"
"O da olmaz. Silahlı bir çatışmada yaralanırsın, bir kavgada yerlerde yuvarlanırsın, bir patlamada parçalanırsın."
"Öğretmen olayım anne."
"Öğretmen mi? Güldürme beni. Bir öğrencini azarlasan maazallah veliler başına üşüşür. O da olmadı doğuya düşersen teröristler kaçırır da haber bile alamayız senden.)
"Yazar olsam nasıl olur?"
"Şimdiki zamanda öyle mi? Düşünce özgürlüğünü olmadığı bir ortamda. Ya yazdıklarının ucu birilerine dokunursa? Gözünü hapiste açarsın ben sana söyleyeyim."
"İşletme, ekonomi falan mı okusam)
"Sonrada izsiz güçsüz dolaşsan, depresyona girsen bunu mu istiyorsun sen?)
"Mühendis, mimar falan mı olsam?"
"Tabi bir yanlış hesapla yıkılsa yaptığın binalar."
"Eee ne olayım o zaman?)
"Hep çocuk olsaydın keşke)
"Öyle bir seçeneğim yok bunu sende biliyorsun."
" O zaman anne ol. Ne demek istediğimi o zaman anlarsın"
Kan ter içinde uyandı uykusundan. Annesini gördüğü için mutlu mu olsun yoksa dedikleriyle aklının daha da çok karıştığı için hüzünlensin mi bilemedi. O da bunların hepsini düşünmüştü. Aklında tek bir soru yankı buldu.
    Ben ne olacağım?
                                               Alıntı(MilliyetBlog)


İmza:İnsanların kanatları yok,insanların kanatları yüreklerinde.          N.H. RAN
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): G@lip G@lip,
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (5.2.2013 20:15:52)

Dünyanın en ünlü kalp doktoru ; Michael De Bakey' ın arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve dr.Michael De Bakey' e dönerek ;

Size birşey soracağım neredeyse ben ve siz aynı
işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi itina ile kaputu açacağım bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım,kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım !

Söylesenize nasıl oluyorda siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum..?

Bunun üzerine dr. De Bakey tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş ;

Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene..!

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (6.2.2013 00:27:10)

SADAKAT VE VEFA "
Yaşlı bir bey, sabah erkenden
evinden çıkmış yolda ilerlerken, bir
bisikletlinin kendisine çarpması ile
yere yuvarlanmış ve hafif
yaralanmış.
Sokaktan geçenler, yaşlı adamı
hemen en yakın sağlık birimine
ulaştırmışlar.
Hemşireler, adamcağızın yarasına
pansuman yapmışlar, ama biraz
beklemesini ve röntgen çekerek
herhangi bir kırık veya çatlak olup
olmadığını inceleyecekleri
söylemişler.
Yaşlı adam huzursuzlanmış ve
acelesi olduğunu, tetkik istemediğini
söylemiş.
Hemşireler merakla acelesinin
sebebini sormuşlar.
Adamcağızda, "Karım huzur evinde
kalıyor, her sabah onunla kahvaltı
etmeye giderim, geç kalmak
istemiyorum" demiş.
Hemşire "Karınızın, siz gecikince
merak edeceğini düşünüyorsunuz
herhalde" demiş.
Adam üzgün bir ifade ile "Ne yazık
ki karım alzheimer hastası ve benim
kim olduğumu bilmiyor"
demiş.
Hemşireler hayretle "Madem sizin
kim olduğunuzu bilmiyor, neden her
gün onunla kahvaltı yapmak için
koşturuyorsunuz?" demişler.
Adam buruk bir sesle "Ama ben
onun kim olduğunu biliyorum"
demiş...


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:

HIZLI CEVAP (5 Üye Puanı)

Cevap Yazmak İçin Giriş Yapın veya Üye Olun
En yeni ve güncel etkinlikler için bizi takip edin